Kadında ikinc’il seks karakterleri — Kadının vücut kıllanması daha az gelişir. Koltuk altı kılları daha az gür ve sık, pubisin kıllı bölgesi daha küçüktür. Göbek deliğine kadar uzanmaz ve pu-bisi üçgen şeklinde örter. Oysa erkekte kıllar göbek deliğine kadar sivri bir hat şeklinde devam eder. Dişi pubi-sinde kıllanma daha düzenlidir. Genç kızın boyu ortalama insan boyunun altında kalır. İskelet inceliğini korur. Yalnız leğen kısmı erkeğe.oranla daha yaygın ve geniştir. Erkeğin tersine kadında omuzlar dar, kalçalar geniştir. İleride çocuğun beşiği olacak olan karın uyluğa oranla belirli derecede uzundur. Ayakta durduğunda kadında bacak yarığı görülmez. Kemikler çok az genişler ve yüz küçük, burun kısa, çene dar ve alın alçak kalır.
Kadın vücudunun şekillerinin belirlenmesinde, deri :1e içinde olmak üzere etli kısımların üstünlüğü büyük rol oynar. Model olarak kadın vücudu erkeğinkinden daha yumuşaktır. Kemikler, kas demetleri ve eklemler daha az belirlidir. Deri daha yumuşak, daha bükülgen ve daha az gözeneklidir. Dolu bir ense, yuvarlak omuzlar vb. kadm vücudunun özellikleridir.
Kadında kasların az gelişmesine karşılık yağ dokusu erkeğinkinden çok daha boldur. Kadının biçimli kıvrımlarını yapan bu yağ dokusudur. Gırtlak az büyür ve bu nedenle ses yüksek ve berrak, tıpkı bir çocuğunki gibi kalır. Saçlar uzar, oysa derinin geri kalan kısmı ayva tüylerini korur. Kılların yokluğuyla ilgili olarak kadın vücudunun derisi şeftalinin ince ve parlak kabuğunu andırır. Derialtı bezlerinin gelişmesiyle ilgili olarak kadın vücudu, çok eski zamanlardan beri erkekleri çeken ve baştan çıkaran bir koku yaymaktadır.
Karakteristik cinsel oluşumlar arasında kadında göğüsler özel biyolojik bir anlam taşır. Bir yandan annelik organı olup çocuğun beslenmesine yarar, öte yandanken önemli ikincil seks karakteridir. Kadında meme bezi bulûğ çağı sırasında, erkekte de her iki meme başıyla belirlenen yerde gelişir. Erkek çocukta, gençte ve erişkinde meme başları yassı ve göğüse yapışıkken, genç kızda bulûğdan önce hafif bir yuvarlaklık çizmeye başlar. Bazan erkekte de gelişmiş bir göğse rastlanır. Böyle durumlarda bir hormon bozukluğu söz konusudur.
Meme bezinin kadın vücudunda çok zengin, hatta belki de kişiden kişiye en çok farklılaşma gösteren bir oluşum olması yalnızca anormal olayların çokluğuna bağlı değildir. Normal gelişmiş, görevini yerine getirmeye hazır bir meme bile en değişik şekillerde olabilir. Meme şekilleri için birçok sınıflandırma vardır. Biz burada kadın göğsünün doğal gelişmesine en yakm olanlarını seçiyoruz :
a) — Çocuksu şekil. Meme başı küçük bir yuvarlaklığın ortasında büyüdüğünde, bulûğ çağının başlangıcındaki bir göğüsü hatırlatır.
b) — Düğme ya da konca devresi. Bir anlamda bulûğun ikinci devresine uyar. îyice belirlenmiş bir kabarıklığın üstünde gene iyi gelişmiş bir meme başı ve onun çevresinde de renkli bir bölge bulunur.
c) — Bulûğ çağı sonundaki genç kızın göğüs şeklini almış yuvarlak göğüs.
Bütün bu annelik fonksiyonlarını yerine getirmeye hazır şekiller meme bezleriyle ilgilidir. Bezler de, süt salgılanmasını doğuran iç salgı kaynaklı dürtülere bağlıdır. Anatomik olarak yukarıda belirttiğimiz her 3 göğüs şeklinin de, az ya da çok olarak gelişmeleri tamamlanmamıştır. Göreve en elverişli ye ikincil seks karakteri olarak tam gelişmiş bir kadın göğsü şöyledir:
d) — Biraz basık, yuvarlak, öne doğru koni gibi uzayan ya da toparlak, bulûğ çağının göğsünden gelişmiş bir göğüs. Dokular sıkı ve göğüs de aynı şekilde sıkı ve esnek, hatta sert ve gergindir.
Kadın çocuksu şartları yalnız fiziğinde değil, aynı zamanda karakterinde, ruh halinde de sürdürür. Eğer çocuğa benzer olarak kalmasaydı iyi bir anne olmayı başaramayacaktı. Kadın çocuğun bütün duygularını anlar, oysa erkek fiziksel gelişimi ile çocuktan ve onun havasından uzaklaşır. Kadın tıpkı çocuk gibi yaratıcı olmaktan çok alıcı, kabul edici, mantıktan çok yumuşaklık ve şefkat içindedir. Aynı şekilde içgüdüleri de bilincinden daha gelişmiş ve uyanıktır. Hareket etmekten çok katlanmaya yatkın, hükmetmekten çok emir altına girmeye hazırdır. Kadın ve anne olarak erkek ile çocuğun arasına yerleşmiştir. Bu nedenle ailenin merkezi olma ve gene ailenin bu kadar farklı kişileri arasındaki uyumu sağlama durumundadır.
Sonuç olarak ikincil seks karakterlerinin olma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
1 — Bir kişinin cinsiyetini, hatta uzaktan ve tanınmayacak bir kılığa girilse bile ayırdetmeyi sağlar.
2 — Bir kişinin olgun üreme hücreleri taşıyıp taşımadığını, yani bulûğ çağına erişmemiş, evlenecek çağda ya da yaşlanmış olduğunu bildirir.
3 — Öteki cinste karşılıklı ve dayanılamayan bir çekicilik yaratır. Onları birbirinden ayırdettirir ve bu ayrılık bir mıknatıs gibi etki yapar.
Uyarılma duyumlar üzerine doğrudan doğruya bir etki ile ortaya çıkmaktadır: Görme ve işitme, aynı şekil
Erkekte ; Kısa saç, yüksek alın, sakal, geniş çene, büyük ağız, geniş omuzlar, güçlü kaslar, gelişmemiş göğüsler, kıllı vücut, yağ dokusu az deri, çökük karın, omuzlardan dar kalça, zengin kaslı uyluk, uzun bacaklar.
Kadında : Uzun saç, alçak alın, tüysüz yüz, dar çene, küçük ağız, dar omuzlar, güçsüz kaslar, gelişmiş göğüsler, kılsız vücut, zengin yağlı deri, çıkık karın, geniş kalça, yağlı ve yuvarlak uyluk, kısa bacaklar.
Bir anlamda açlığın kardeşidir. Açlık kişinin korunmasını, cinsel dürtüyse soyun devamını sağlar. Her ikisi de kişinin en güçlü ve en zorlu içgüdüleridir.
Erkeğin cinsel dürtüsü kadınınkinden farklıdır. Erkek üreme hücrelerini vermekte, oysa kadın bunları almaktadır. Bu yüzden kadının cinsel dürtüsü ayrılık gösterir. Erkeğin cinsel isteği hareketli ve ataktır. Üreme hücrelerini sunmalıdır. Cinsel dürtüsü onu girişken kılar. Çevresine bakar ve kadınların ikincil seks karakterlerini dikkatle inceler. Kendi zevkine uygun bir eş seçtiği zaman onu izlemeye başlar.
Sürekli olarak yenilenen birçok üreme hücresi yüzünden ilkel insan eş seçiminde çok titiz davranmamaktadır. Çokeşli evlilik prensibini güder ve cinsel değişikliği sever.
Şimdi de aynı katı kayırmazlıkla kadının portresini çizelim. Erkek üreme hücrelerini yayar, kadın da toplar şeklindeki basit formül, erkekle kadın arasındaki ve aynı zamanda erkeğin cinsel isteğiyle kadının cinsel dürtüsü arasındaki farkların bütün sırrını açıklamaktadır. Erkek elde etmek, kadınsa elde edilmek için türlü yollara başvurur. Erkek kuşatan orduya, kadınsa kaleye benzer. Erkek sürekli olarak mıknatısın üstüne giden iğne gibidir. Kadın görünüşte dinlenme halinde olan ama, gerçekte sürekli olarak cinsel çekicilik ışınları yayan bir mıknatıstır. Tıpkı mıknatısın magnetik dalgalarla dolu olması gibi kadın da cinsiyetle doludur. O kadar ki cinsiyet onun ikinci dünyası olmuştur. Ama, gene tıpkı güneşin ışın verdiğini bilmemesi gibi, kadın da bunu bilmez.
Giysi sorununun kadın hayatının tam orta yerinde bulunması cinsel dürtüyle ilgilidir. Çünkü, artık çıplak olmayan, uygarlığın örttüğü kadında giysi, en görünür ve en kesin ikincil seks karakteri olmaktadır. Onu bir saç tuvaletinin seçilmesinde düşündüren cinsel istektir. Gene cinsel dürtü onu pudra sürmeye, parfüm sürmeye, aynaya bakmaya ve el çantasında bir sürü şey taşımaya zorlamaktadır. Gerçek kadın her zaman için renklerin biliminden çok cinsel etkileriyle, çiçeklerin gruplandırılmasından çok, örneğin bir gülün yeni mantosunun rengine nasıl gideceğiyle ilgilenir. Evreni insan kalbi, özellikle erkek kalbidir.
Bütün bunlara karşılık kadındaki cinsel dürtüyle erkeğin cinsel isteği arasında düzensizlik vardır. Çünkü cinsel istek erkeği bir kadın bulmaya ve ona üreme hücrelerini aktarmaya zorlar. Bu yüzden üreme hücrelerinin aşırı dolması cinsel isteğini en şiddetli bir şekilde açığa vurdurur. Yani onu cinsel temasa iter. Buna karşılık cinsel dürtü kadını ikincil seks karakterlerini erkeklerin bakışlarına sermeye yöneltir. Yani kadında cinsel dürtü bütün benlikten kaynağını almaktadır. Üreme organlarına özgü kalmaz ve kadın, erkek gibi yalnız cinsel birleşmeyi hedef tutmaz. Kadının cinsel isteği daha genelleştirilmiş, daha arınmış ve erkeğinkinden daha soylu bir hale gelmiştir.
Kadının cinsel isteği sonuç olarak onu gebe bırakır. Bu yüzden kadın eylem değil, bütün ruhuyla sürekli ve değişmeyen bir durum istemektedir. Erkek üreme hücrelerini boşalttıktan sonra işinin başına döner. Oysa kadın sevilmek ister. Erkek cinsel teması hemen orada ya da birkaç saat içinde bitirmek isteğindedir. Oysa kadın evlenmekte ayak direr. Bu ne acı bir uyumsuzluktur…
Kadınla erkek arasındaki bu farklılık ahlâkı ilgilendirmez. Erkek ahlâksız değildir. Tabiatın verdiği içgüdülere ayak uydurmaktan başka bir şey .yapmamaktadır. Üreme hücrelerini verdikten sonra onun görevi bitmiştir ve artık gidebilir. «İyi geceler, hayatım, çok güzel bir geceydi, hoşça kal!» diyebilir. Daha kapıdan çıkarken yarınki ya da birkaç gün sonraki bir başka birleşmeyi düşünmektedir. Bu sırada üreme hücreleri, kadının üreme yollarını aşarak yumurtacığı aramaktadır. 9 ay kadar sonra, artık erkeğin geçirilen geceyi düşünmediği bir sırada kadın, yıllarca besleyeceği ve büyüteceği aşklarının meyva-sını dünyaya getirir.
İster istemez akla bir soru gelmektedir. Kadının evlenme projesine bu kadar direnerek bağlanmaya hakkı yok mudur? Erkek için cinsel birleşme ne derece maceraysa kadın için de o kadar sonuçları olan, geleceği hakkında karar veren bir durumdur. Cinsel hayatın çatışmaları, anlaşmazlıkları çoğu zaman kadın için acıdır. Bu çatışmaların büyük bir kısmı üreme görevlerinin ve bundan doğan cinsel tutumun farklarından ortaya çıkmaktadır.
Gene kadında erkekten farklı olarak bir sıkılma ve utanma duygusu vardır. Cinsel birleşmenin sonuçları kadın için çok önemli ve geleceğini etkileyici olduğundan, tabiat onun kendini çabuk teslim etmesine engel olmaya çalışmıştır, îşte bu nedenle ortaya bir başka ikincil seks karakteri, yani kadındaki utanç duygusu çıkmıştır. Tabiat bakire ve tecrübesiz bir genç kıza iki koruyucu baraj vermiştir. Bunlardan biri fizik, ötekiyse moraldir. Himen ya da kızlık zarı fiziksel engeli, kadınlık utangaçlığı da moral engeli meydana getirir. Baştan çıkmamış bir kadında cinsel yönden büyük bir ölçülülük vardır. Erkeğin ilk teklifini her zaman için reddedecektir. Ama, buna karşılık, evine döndüğünde mutlu ve gururlu olacaktır.
Ama, kızlık zarı gibi utangaçlık da aşılamayan bir baraj değildir. Daha çok yolu tıkayan bir engeldir. Erkeğin ciddî olduğunu ispatlaması ve engeli aşabilecek güçte olduğunu göstermesi gerekir. Gerçek bir erkek kadının ağırbaşlılığı karşısında geri çekilmeyecektir. Tam tersi karşılaştığı güç ve direnme ona, istediği kadının değerini gösterir. Onu elde etmek için savaşırken, ilk önce yalnızca cinsel olarak istediği kadının kişiliğini de anlamış olur. İşte bu andan başlamak üzere erkeğin cinsel isteğinin hayvansal yanı ikinci plana düşecek ve cinsel dürtüsü yüceleşecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder