GEBE KADININ AĞIZ VE DİŞ KORUMASI
Ağız ve diş korumasının amacı, kişinin yaşamı boyunca, ağız içi yapılarının sürekliliğini korumak ve daha iyiye götürmektir. Herkes, doğumdan başlayarak dişlerin korunması yönünde rol oynayan belli sayıda kesin kurala uymak zorundadır.
Dölyatağı içi yaşamın daha 27. gününde, diş organını oluşturacak yapıların hazırlandığı bilinmelidir. Böylece, olanakları oranında dinlenmesi ve her türlü hastalıktan kaçınması gereken gebe kadın için, genel sağlık korumasının ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır. Aşırı ölçüde olmamak koşuluyla, yalın ve çeşitli beslenmesi, kalsiyum bakımından zengin, şeker bakımından yoksun olmalıdır.
BESLENME
Yeni doğmuş çocukta
Ana sütü, yeni doğmuş çocuğa en uygun besindir ve içindeki vitaminler yeterlidir. Demek ki beslenmeye her zaman ana sütüyle başlamak gerekir. Öte yandan, ana sütü emme, normal yüz-çene gelişmesini de sağlar; çünkü meme başı, kauçuk emziklerden daha serttir ve daha çok kas etkinliği gerektirir.
Çocukta
Süt, beslenmenin büyük bölümünü oluşturmalıdır. Geri kalanı, kalsiyum içeren yapraklı sebzeler, C vitamini veren meyveler ve taze sebzelerle sağlanır. Ayrıca hayvansal yağlar ve patates bol yenmelidir. Tahıllardan, D vitamini bakımından yoksul oldukları için, elden geldiğince kaçınılmalıdır.
Organizma aynı zamanda, çürüklere karşı çok önemli etkisi olan flüor gibi maddelere de gereksinir. Bu yüzden, çocuklara flüor hapları verilmesi öğütlenebilir. Son zamanlarda, içme sularının flü-orlanması konusunda uzun tartışmalar yapılmış ve Kuzey Avrupa ülkelerinde bu yöntem denenerek, çürük oranında çok belirgin bir düşüş gözlenmiştir. Çocuklarda çürük oluşmaması isteniyorsa, yemekler dışında fazla miktarda tatlı, şeker yemeleri önlenmelidir. Gerçekten dişleri bozuk çocukların hemen tümünde, çürüklerin sorumlusu tatlı maddelerdir. Aynı zamanda, çok sıcak ya da çok soğuk içeceklerden de kaçınmalıdır.
Erişkinde
Nicelik ve nitelik bakımından dengelenmiş bir besin rejimi gereklidir. Tatlılara gelince, çocuklardaki aynı önlemler alınmalıdır. Öte yandan, sert besinler öğütlenir; çünkü bunların çiğnenmesi bir kas gücü harcama gerektirir.
FIRÇALAMA
Her zaman ıslak bir fırçayla dişlerin bütün yüzleri ve dişler arasındaki aralıklar iyice fırçalanmalıdır. Dişler, kök boynu bölümünden serbest kenara doğru dikey olarak fırçalanır. İyi bir fırçalama 2-3 dakika sürmelidir. Her yemekten sonra, yani günde en aşağı 2 kez tekrarlanmalıdır. En önemlisi akşam fırçalamasıdır.
Dişlerin yüzleri üstünde diş taşları birikmesini önlemek için, ardarda, bir fırça, ipek ip ve diş çubuğu kullanılabilir. Öte yandan, hap ya da sıvı halinde hazırlanmış, diş taşını açığa çıkaran bir maddeden yararlanılabilir. Bunun için ağıza sözkonusu sıvıdan 2 damla konur ve dil dişler üstünden geçirilir. Daha sonra ağız çalkalanır ve bir ayna önünde dişler incelenir. Böylece diş taşının boyanmış olduğu görülür. Bu testin amacı, fırçalamanın etkililiği konusunda karar vermektir.
Diş fırçası
Günümüzde, biçimleri, boyları, sertlikleri, büyüklükleri, nitelikleri değişen her tür fırça bulunmaktadır. Fırçalamanın amacı, dişlerin dış, dil ve örtücü (yatay) yüzlerindeki ve dişeti oluğundaki taşları ortadan kaldırmaktır. Böylece, bir fırçalamayı elden geldiğince etkili kılan bazı ölçütler bulunabilir.
Her yere, özellikle azı dişlerinin dış yüzeylerine erişebilmesi için, fırçanın başı küçük olmalıdır.
Fırça naylon olmalıdır, çünkü uzun süre sağlam, sert kalması gerekir.
Hayvan kılından yapılan fırçaların çukurlaşma sakıncası vardır; bundan dolayı kısa sürede bakteri yuvası haline gelir.
Fırça, yumuşak olmalı ve dişeti oluğuna girebilmesi için kılları uzun olmalıdır. Kıllar bükülmeye başlayınca, fırça atılmalıdır (ortalama ömrü 2-3 aydır).
Diş macunu
Diş macunlarının yanısıra, toz ya da sıvı biçiminde temizleyiciler de vardır. Biçimi ne olursa olsun, içinde aşındırıcı madde bulunmamalıdır. O halde, ambalajı üstünde bileşimi yazılı olanlar yeğ tutulmalıdır. Öte yandan, bazı macunlar, dişler üstündeki yararlı etkisi bilinen flüor içerirler; özellikle çocuklarda bunların kullanılması yararlıdır.
İpek iplik
Diş aralarının kök sapma yakın bölümlerindeki diş plaklarını ortadan kaldırmakta yararlanılır. Bunun için, yaklaşık 50 sm uzunluğunda bir iplik alınır ve uçları 2 elin orta parmaklarına sarılır. Gerilen iplik, dişler arasına geçirilir. Parmaklar arasındaki aralık 2 sm’yi geçmemelidir. İplik yavaşça dişeti oluğuna sokulur ve her zaman diş çeperine güçlüce sürtülebilecek biçimde örtücü yüze doğru getirilir.
Diş çubuğu
Dişeti oluğundaki taşlan ya da dişler arasındaki mukoza uzantılarının büzüldüğü durumlarda dişlerarası aralıklardaki taşları ortadan kaldırmada kullanılır. Aynı zamanda, dişlerde köprüler ya da derin diş destek dokusu cepleri varsa kullanılması yararlıdır.
DENETİMLER
Dişlerde hiçbir belirti olmasa bile, yılda 2 kez, denetim için dişçiye gitmek alışkanlığı edinilmelidir. Çünkü, başlangıç halindeki bir çürüğü ortaya çıkarabilmenin tek yolu budur. Ağrı ortaya çıktığında, çok geç olmuştur. Bir çürük ne kadar erken ortaya çıkarılıp tedavi edilirse, o kadar az doku hastalanır ve dişleri yitirme olasılığı da o kadar azalır.
FLÜOR
XIX. yüzyıl sonunda ortaya çıkan çeşitli görüşler, 1942 yılında, diş çürükleriyle flüor arasındaki ilişki üstüne yapılan bir araştırmadan sonra, şu sonuca varmayı sağladı: İçme suyunda yaklaşık binde 1 oranında flüor bulunduğundan, diş çürüklerine raslanma sıklığında çok önemli bir düşüş gözlenmektedir.
Önerilen dozlarda, flüor zehirleyici değildir. Buna karşılık, bu maddenin fazlası (önerilen binde 1 oranın 1000 katı) aşağıdaki bozuklara neden olabilir:
— kemik dokusunda ve eklemlerde değişiklikler;
— ciddi süreğen flüor zehirlenmeleri (flüorozlar);
— diş bozunları (düzensiz sınırlı, sarı, mine lekeleri) .
Bununla birlikte, binde l’lik dozda flüor kesinlikle zararsızdır. Bu, suyu doğal olarak flüor bulunduran bölgelerdeki hastalık ve ölüm oranları karşılaştırılarak kanıtlanmıştır. Kalp hastalıkları, alerjiler, bellek bozuklukları, karaciğer, deri, kemikler, eklemler, v.b. üstünde hiçbir etkisi yoktur.
Üstelik, şu hastalıklarda yararlı olduğu kanıtlanmıştır:
— kemik dokusunun kireç yitimi;
— çok sayıda kemik iliği uru bulunması;
— Paget hastalığı.
FLÜORUN ETKİSİ
Flüor, dişi örten mine tabakasının eriyebilirliğini azaltmaktadır. Böylece:
— asitlere direncini artırır;
— bakteri öldürücü bir işlevi vardır-,
— diş minesi düzeyinde yoğunlukları yüksek olan kalsiyum fosfatların billurlaşmasını kolaylaştırır.
FLÜOR VERİLMESİ
Şu dönemlerde verilmesi çok yararlıdır: — dişin taç parçasının oluşması ve mirreralleşmesi döneminde (doğumdan 3-4 yıl sonra);
— dişlerin çıkımından önceki dönemde (sonraki 3-4 yıl);
— dişler çıktıktan sonraki dönemde; bu dönem de bazı düzeylerde (dişlerarası bölgede) yetersiz kalır.
Demek ki çocuklara flüor verilmesi yararlı olur.
Flüorun yerel uygulamayla diş minesi içine yayılmasının en iyi olduğu dönemin, diş minesinin tam olgunlaşmadığı dönemde, yani 30 yaştan önce olduğu unutulmamalıdır.
Flüor şu biçimlerde verilebilir:
— doğal flüorlu su;
— yapay flüorlanmış su (bu yöntemde suların flüorlanması zorunlu ölçümler gerektirir);
— flüorlanmış tuz (İsviçre’de);
— flüorlanmış un (Danimarka ve Hollanda’da);
— flüorlu ilaçlar (komprime ve tabletler, ağız gargaraları, diş macunu).
SONUÇ
Flüor verilmesi, ağız-diş bakımının düzeltilmesi ve besin rejiminin yeniden düzenlenmesiyle (daha âz şeker ve tatlı alınmasına dayanır) birlikte yürütülürse, daha iyi sonuç verir.
Kişisel düzlemde, flüorlu bir diş macunu, bütün önlemlerin başında gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder