28 Temmuz 2010 Çarşamba

Gebe Kadının Ağız ve Diş Koruması


GEBE KADININ AĞIZ VE DİŞ KORUMASI

Ağız ve diş korumasının amacı, kişinin yaşamı boyunca, ağız içi yapılarının sürekliliğini korumak ve daha iyiye götürmektir. Herkes, doğumdan başlayarak dişlerin korunması yönünde rol oynayan belli sayıda kesin kurala uymak zorundadır.

Dölyatağı içi yaşamın daha 27. gününde, diş organını oluşturacak yapıların hazırlandığı bilinmelidir. Böylece, olanakları oranında dinlenmesi ve her türlü hastalıktan kaçınması gereken gebe kadın için, genel sağlık korumasının ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır. Aşırı ölçüde olmamak koşuluyla, yalın ve çeşitli beslenmesi, kalsiyum bakımından zengin, şeker bakımından yoksun olmalıdır.

hamilelikte-dis-sagligi

BESLENME

Yeni doğmuş çocukta

Ana sütü, yeni doğmuş çocuğa en uygun besindir ve içindeki vitaminler yeterlidir. Demek ki beslenmeye her zaman ana sütüyle başlamak gerekir. Öte yandan, ana sütü emme, normal yüz-çene gelişmesini de sağlar; çünkü meme başı, kauçuk emziklerden daha serttir ve daha çok kas etkinliği gerektirir.

Çocukta

Süt, beslenmenin büyük bölümünü oluşturmalıdır. Geri kalanı, kalsiyum içeren yapraklı sebzeler, C vitamini veren meyveler ve taze sebzelerle sağlanır. Ayrıca hayvansal yağlar ve patates bol yenmelidir. Tahıllardan, D vitamini bakımından yoksul oldukları için, elden geldiğince kaçınılmalıdır.

Organizma aynı zamanda, çürüklere karşı çok önemli etkisi olan flüor gibi maddelere de gereksinir. Bu yüzden, çocuklara flüor hapları verilmesi öğütlenebilir. Son zamanlarda, içme sularının flü-orlanması konusunda uzun tartışmalar yapılmış ve Kuzey Avrupa ülkelerinde bu yöntem denenerek, çürük oranında çok belirgin bir düşüş gözlenmiştir. Çocuklarda çürük oluşmaması isteniyorsa, yemekler dışında fazla miktarda tatlı, şeker yemeleri önlenmelidir. Gerçekten dişleri bozuk çocukların hemen tümünde, çürüklerin sorumlusu tatlı maddelerdir. Aynı zamanda, çok sıcak ya da çok soğuk içeceklerden de kaçınmalıdır.

Erişkinde

Nicelik ve nitelik bakımından dengelenmiş bir besin rejimi gereklidir. Tatlılara gelince, çocuklardaki aynı önlemler alınmalıdır. Öte yandan, sert besinler öğütlenir; çünkü bunların çiğnenmesi bir kas gücü harcama gerektirir.

FIRÇALAMA

Her zaman ıslak bir fırçayla dişlerin bütün yüzleri ve dişler arasındaki aralıklar iyice fırçalanmalıdır. Dişler, kök boynu bölümünden serbest kenara doğru dikey olarak fırçalanır. İyi bir fırçalama 2-3 dakika sürmelidir. Her yemekten sonra, yani günde en aşağı 2 kez tekrarlanmalıdır. En önemlisi akşam fırçalamasıdır.

Dişlerin yüzleri üstünde diş taşları birikmesini önlemek için, ardarda, bir fırça, ipek ip ve diş çubuğu kullanılabilir. Öte yandan, hap ya da sıvı halinde hazırlanmış, diş taşını açığa çıkaran bir maddeden yararlanılabilir. Bunun için ağıza sözkonusu sıvıdan 2 damla konur ve dil dişler üstünden geçirilir. Daha sonra ağız çalkalanır ve bir ayna önünde dişler incelenir. Böylece diş taşının boyanmış olduğu görülür. Bu testin amacı, fırçalamanın etkililiği konusunda karar vermektir.

Diş fırçası

Günümüzde, biçimleri, boyları, sertlikleri, büyüklükleri, nitelikleri değişen her tür fırça bulunmaktadır. Fırçalamanın amacı, dişlerin dış, dil ve örtücü (yatay) yüzlerindeki ve dişeti oluğundaki taşları ortadan kaldırmaktır. Böylece, bir fırçalamayı elden geldiğince etkili kılan bazı ölçütler bulunabilir.

Her yere, özellikle azı dişlerinin dış yüzeylerine erişebilmesi için, fırçanın başı küçük olmalıdır.

Fırça naylon olmalıdır, çünkü uzun süre sağlam, sert kalması gerekir.

Hayvan kılından yapılan fırçaların çukurlaşma sakıncası vardır; bundan dolayı kısa sürede bakteri yuvası haline gelir.

Fırça, yumuşak olmalı ve dişeti oluğuna girebilmesi için kılları uzun olmalıdır. Kıllar bükülmeye başlayınca, fırça atılmalıdır (ortalama ömrü 2-3 aydır).

Diş macunu

Diş macunlarının yanısıra, toz ya da sıvı biçiminde temizleyiciler de vardır. Biçimi ne olursa olsun, içinde aşındırıcı madde bulunmamalıdır. O halde, ambalajı üstünde bileşimi yazılı olanlar yeğ tutulmalıdır. Öte yandan, bazı macunlar, dişler üstündeki yararlı etkisi bilinen flüor içerirler; özellikle çocuklarda bunların kullanılması yararlıdır.

İpek iplik

Diş aralarının kök sapma yakın bölümlerindeki diş plaklarını ortadan kaldırmakta yararlanılır. Bunun için, yaklaşık 50 sm uzunluğunda bir iplik alınır ve uçları 2 elin orta parmaklarına sarılır. Gerilen iplik, dişler arasına geçirilir. Parmaklar arasındaki aralık 2 sm’yi geçmemelidir. İplik yavaşça dişeti oluğuna sokulur ve her zaman diş çeperine güçlüce sürtülebilecek biçimde örtücü yüze doğru getirilir.

Diş çubuğu

Dişeti oluğundaki taşlan ya da dişler arasındaki mukoza uzantılarının büzüldüğü durumlarda dişlerarası aralıklardaki taşları ortadan kaldırmada kullanılır. Aynı zamanda, dişlerde köprüler ya da derin diş destek dokusu cepleri varsa kullanılması yararlıdır.

DENETİMLER

Dişlerde hiçbir belirti olmasa bile, yılda 2 kez, denetim için dişçiye gitmek alışkanlığı edinilmelidir. Çünkü, başlangıç halindeki bir çürüğü ortaya çıkarabilmenin tek yolu budur. Ağrı ortaya çıktığında, çok geç olmuştur. Bir çürük ne kadar erken ortaya çıkarılıp tedavi edilirse, o kadar az doku hastalanır ve dişleri yitirme olasılığı da o kadar azalır.

FLÜOR

XIX. yüzyıl sonunda ortaya çıkan çeşitli görüşler, 1942 yılında, diş çürükleriyle flüor arasındaki ilişki üstüne yapılan bir araştırmadan sonra, şu sonuca varmayı sağladı: İçme suyunda yaklaşık binde 1 oranında flüor bulunduğundan, diş çürüklerine raslanma sıklığında çok önemli bir düşüş gözlenmektedir.

Önerilen dozlarda, flüor zehirleyici değildir. Buna karşılık, bu maddenin fazlası (önerilen binde 1 oranın 1000 katı) aşağıdaki bozuklara neden olabilir:
— kemik dokusunda ve eklemlerde değişiklikler;

— ciddi süreğen flüor zehirlenmeleri (flüorozlar);

— diş bozunları (düzensiz sınırlı, sarı, mine lekeleri) .

Bununla birlikte, binde l’lik dozda flüor kesinlikle zararsızdır. Bu, suyu doğal olarak flüor bulunduran bölgelerdeki hastalık ve ölüm oranları karşılaştırılarak kanıtlanmıştır. Kalp hastalıkları, alerjiler, bellek bozuklukları, karaciğer, deri, kemikler, eklemler, ve benzerleri gibi üstünde hiçbir etkisi yoktur.

Üstelik, şu hastalıklarda yararlı olduğu kanıtlanmıştır:

— kemik dokusunun kireç yitimi;

— çok sayıda kemik iliği uru bulunması;

— Paget hastalığı.

FLÜORUN ETKİSİ

Flüor, dişi örten mine tabakasının eriyebilirliğini azaltmaktadır. Böylece:

— asitlere direncini artırır;

— bakteri öldürücü bir işlevi vardır-,

— diş minesi düzeyinde yoğunlukları yüksek olan kalsiyum fosfatların billurlaşmasını kolaylaştırır.

FLÜOR VERİLMESİ

Şu dönemlerde verilmesi çok yararlıdır: — dişin taç parçasının oluşması ve mirreralleşmesi döneminde (doğumdan 3-4 yıl sonra);

— dişlerin çıkımından önceki dönemde (sonraki 3-4 yıl);

— dişler çıktıktan sonraki dönemde; bu dönem de bazı düzeylerde (dişlerarası bölgede) yetersiz kalır.
Resim EkleResim EkleDemek ki çocuklara flüor verilmesi yararlı olur.

Flüorun yerel uygulamayla diş minesi içine yayılmasının en iyi olduğu dönemin, diş minesinin tam olgunlaşmadığı dönemde, yani 30 yaştan önce olduğu unutulmamalıdır.

Flüor şu biçimlerde verilebilir:

— doğal flüorlu su;

— yapay flüorlanmış su (bu yöntemde suların flüorlanması zorunlu ölçümler gerektirir);

— flüorlanmış tuz (İsviçre’de);

— flüorlanmış un (Danimarka ve Hollanda’da);

— flüorlu ilaçlar (komprime ve tabletler, ağız gargaraları, diş macunu).

SONUÇ

Flüor verilmesi, ağız-diş bakımının düzeltilmesi ve besin rejiminin yeniden düzenlenmesiyle (daha âz şeker ve tatlı alınmasına dayanır) birlikte yürütülürse, daha iyi sonuç verir.

Kişisel düzlemde, flüorlu bir diş macunu, bütün önlemlerin başında gelir.

Bebeğin İlk Dişlerin Çıkması


DİŞ ÇIKARMA

Anne, bebeğinin ilk dişini çıkarmasını sabırsızlıkla bekler. Gecikme olursa kaygıya kapılır.

Çocuğun büyümesiyle ilgili cetvellerde olduğu gibi, burada da ortalama değerler sözkonusu edilemez.

İlk dişlerinin 13 aylıkken çıkmasına karşın gecikmeyi hızla kapatan çocuklar görülmüştür.

İlk dişlenmede 20 diş vardır; toplam 48 kesici, 8 ön azı ve 4 köpekdişi çıkar:

— 6-12 ay arasında: 2 alt orta kesici, 2 üst orta kesici, 2 alt yan kesici, 2 üst yan kesici;

— 12-16 ay arasında: 2 alt ön azı, 2 üst ön azı;

— 18-20 ay arasında: 2 alt köpekdişi, 2 üst köpekdişi;

— 24-30 ay arasında: 2 alt ön azı, 2 üst ön azı.

Dişlerin patlamasına paralel olarak gelişen pek çok rahatsızlığı, anneler bu nedene bağlar. Çocuğun ağlaması, huzursuz olması gibi bazı belirtiler gerçekten dişlerin çıkışma bağlı olmakla birlikte, bu konuda pek umursamazlık göstermemek gerekir. Bebek canı yanıyormuş izlenimi veriyorsa, rahatlatıcı bir fitil vermekle yetinilebilir; ama, yüksek ateş, çok anormal sindirim bozuklukları ya da önemli bir burun-boğaz iltihabında, hekime başvurmak yeğ tutulmalıdır.
bebegin ilk disleri


Çocukların, yürüme denemeleri sırasında yüzüstü düşerek bir dişlerini kırdıkları olur. Dişin kalan parçası çok dayanıksızdır, gözetilmesi gerekir.

Kırık, dişeti düzeyindeyse, önce gazlı bez ya da pamukla bastırılarak kanama durdurulur ve çocuk dişçiye götürülür. Genellikle, ikinci dişlenmeyi beklemek tek çare olacaktır.

Kırık diş yerinden oynamışsa, dişçinin bunu çıkarması gerekebilir. Bağlantı sağlamsa, oynamanın bir süre sonra durması ve dişin yeniden hareketsizleşmesi beklenebilir.

Fizyolojik olsun ya da olmasın öğütlenmez; çünkü gereksizdir.

Üstelik, pis olduğu için burun-boğaz iltihaplarına yolaçar; anne de, mendili ya da önlüğü ile silerek yeniden çocuğun ağzına verir ya da kendisi yalayıp temizler (!). Bu davranışlar, çocuğa mikrop kaptırmak için birebirdir. Burun-boğaz iltihaplarının ve mikrop kökenli ishalin altında, bu davranışları aramak gerekir.

Üstelik, çocuk saatlerce emip duracağı için hava da yutar.

Gerçi emzik çocuğun uslu durmasını sağlayabilir. Ama, «emip durduğu sürece kimseyi rahatsız etmiyor!» diye düşünmek yanlıştır.

Ayrıca, emzik kötü bir alışkanlığa yolaçar; kolay kolay vazgeçilemez. 3 yaşma gelmiş çocuğun hâlâ ağzında emip durduğu bir şeyle dolaştığı görülür.

Bazıları, emecek bir şey bulamayan çocuğur başparmağını emeceğini, bunun dişleri çarpıltaca-ğını, zaten biberonların da dişleri çarpılttığını söylerler. Oysa, çocuk ellerini kullandığı için, başparmağını o kadar sık ememez; ayrıca, elleri sık sık yıkanmaktadır. Bir çocuğa ellerini yıkaması kesinlikle öğretilmelidir, ama, biberonunu yıkaması öğretilmez.

Ağız Biçim Bozuklukları – Çene Ortopedisi


Uğraş alanı, çenedeki konumları bozuk olan ve küçük çapta biçim bozuklukları gösteren dişleri düzeltmek ve düzgün konuma getirmektir. Uzmanlık gerektiren karmaşık bir sorundur. Düzeltici tedavinin amacı aşadakiler gibi belirlenebilir:

— kemik gelişmesini ve dişlerin çıkışını, çiğneme işlevine uygun bir kapanma sağlayacak biçimde yönlendirmek;

— belli bir ölçüde, dişlerin çürümesini önlemek;

— dişlerin güzelliğini sağlamak.

Güzellik konusunda, düzeltici aygıtları yerli yersiz kullanmamak gerektiğini belirtmeliyiz Çocuk bu aygıtlara ruhsal açıdan tepki gösterebilir; ayrıca özellikle okul çağında, yani çocuğun düzgün konuşma gereksiniminin en çok olduğu çağda, bu aygıtlar konuşma güçlükleri de yaratabilir.

Tedavi için en uygun dönem, 5-10 yaş arasıdır; çünkü dişleri çıkmakta oldukları sırada yönlendirmek, çıktıktan sonra doğrultmaya çalışmaktan daha kolay olur. Aynı zamanda, zararlı alışkanlıklar (başparmağı, dili ya da dudakları emmeyi 7-8 yaşma kadar sürdürmek) bıraktırılmalıdır.

cene Ortopedisi

Tedavi için önerilen yöntemler çeşitli olduğundan, aralarında bir seçim yapmak güçtür. Tedavi, düzeltme aygıtını yerleştirmekle bitmez.

Gerçekten, kemik büyümesi dişlerin gelişmesinden bağımsızdır; kafatasının büyümesi bir yerde durursa, sonradan bu gecikmeyi kapatamaz. Öte yandan “çocuk, sözgelimi dişlerinin iriliğini babasından, çenesinin ufaklığını annesinden alabilir.

Bu nedenlerle, önlem olarak önce süt dişlerini daha sonra da ilk azı dişleri bir plan uyarınca çekmek ve kaslara yeniden eğitim uygulamak, ağızda rahatsızlık yaratan bir aygıt yerleştirmekten daha iyi olabilir.

Sonuçlarsak, bu sorunları ancak yetenekli uzmanlar çözebileceğinden, çene oıtopedisi uzmanlarına başvurmak gerekir.

Ağız Hastalıkları – Oluşum Bozuklukları


Tavşandudağı: Üst dudağın birleşme bozukluğu sonucu, bir ya da iki yanlı yarık olmasıdır. Diş anormallikleriyle, burun kıkırdağı anormallikleriyle ve kurtağzıyla (damağın yarık olması) birlikte bulunabilir.

Sıkça raslanan ve 3 öğeyi ağrı ayrı ilgilendiren (dudaklar, burun delikleri ve dişetleri) bir oluşum bozukluğudur. Kalıtımın rolü büyüktür. Ailelerinde tavşan dudağı bulunan bir kadın ile erkeğin birbirleriylede evlenmemeleri önerilebilir.

Tavşandudağı çeşitli görünümlerde olabilir:

Ağız Hastalıkları - Oluşum Bozuklukları

— tek yanlı;

— çift yanlı;

— yalın (yalnızca yumuşak dokuları ilgilendirir);

— tam (dudak, üstçene ve damak kubbesini ilgilendirir, yani kurtağzıyla birliktedir).

En sık raslanan biçimler, tam ve çift yanlı olanlardır. Tavşandudağı ve kurtağzı durumlarında, beslenme tekniğine dikkat edilmezse, besinlerin akciğerlere kaçması ve orta kulak iltihaplanmalarıyla yaşam tehlikeye girer. Çocuk çok dikkatli ve dik tutularak beslenmelidir.

Tedavi cerrahidir; daha sonra da küçük düzeltme girişimleri gerekeceğinden, cerrahın çok usta olması gerekir. Tavşan dudağının tam biçimlerinde cerrahi tedaviye karşın, burun iyice biçimsiz kalır; çoğunlukla dişler de, yerleşim, konum ve sayı bakımından anormallikler gösterir. Kemik büyümesinde bozukluklar da görülebilir.

Pierre Robin Sendromu: Altçene geriye kaçıktır, ayrıca her iki çene (alt ve üst) gelişmemiştir. Bu durumdaki süt çocuğu yutma zorluğu çeker; ayrıca, dilin geriye düşmesi sonucu havasız kalmaya kadar varabilen solunum güçlüğü vardır. Sendrom çoğunlukla damakta bir yarıkla (kurtağzı) birliktedir.

Az raslanan, ama çok ciddi olan Pierre Robin çocukluk çağında sık sık hastaneye kaldırılmayı gerektirebilir.

Ağız İltihapları


Birincil uçuk: Süt çocuklarında çok yaygın bir virüs olan uçuk virüsüyle (Herpes virüs) ilk temasa birincil uçuk denir; çoğunlukla farkına varılmaz; bazen de ateş ve ağızda kabarcıklar yapan bir hastalık biçiminde belirir; özellikle yeni doğmuş bebeklerde sık görülür. Yanakların içi, dişetleri ve dil, saydam ve ufak keseciklerle kaplanır. Dişetlerinde şişme, kanama ve ağrı olduğundan beslenme de zorlaşır.
Ağız İltihapları


Tek ihtilat, çocuğun hastalığı kendi kendine gözlerine bulaştırması olduğundan, alınabilecek tek önlem de ellerini bağlamaktır.

Pamukçuk: Bu hastalığa, Candida albicans adı verilen mantar türünün gelişmesi yolaçar. Salya salgısı az olduğundan ve süt kalıntılarının mayalanması sonucu ağız ortamı asitleştiğinden, süt bebeklerinde sık görülür.

Kreşlerde bir salgın hastalık sonucu antibiyotik tedavisine başvurulduğunda sık sık ortaya çıkar. Normalde biraz kırmızı renkli olan mukozada, küçük beyaz noktacıklar belirir, giderek büyür, düzensiz, kabarık, deriye tutunan, kaymaksı pullar haline gelir, daha sonra da sararır, kurur ve düşerler. Ateş yoktur, ama beslenme güç olarak ağrılıdır.

Tedavide hastalıklı bölgeye karbonatlı su, hattâ mantar ilacı sürülür; nistatin verilir.

Öteki ağız iltihapları: Dişlerin çıkışı enfeksiyonları kolaylaştırır. Temizlik kurallarına uymamak ve diş çürükleri de enfeksiyona uygun ortam hazırlar. Yukarda sayılanların dışında da çeşitli ağız iltihapları vardır-.

— kızartılı, hattâ kanamalı iltihaplar;

— impetigonun (çakmak hastalığının) ağız yerleşiminin devamı olan iltihaplar;

— yaralaşmalı iltihaplar.

Bunlar arasında aftları da saymak gerekir. Aftlar, nedenleri henüz iyi bilinemeyen, sarımsı renkli, yüzeysel yaralardır, çevrelerinde acı veren, kırmızı renkli bir kan toplanma bölgesi oluşur.

Diş




Ağız içinde çene kenarlarına dikine dizili olup ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert ve beyazımtrak organlardan herbirine diş denir.


Dişler hem beslenme hem de konuşma organlarıdır. Normal sayıları 32 olup, 16 tanesi üst çenede 16 tanesi de alt çenededir.

Çenelerdeki dişler 8 sağda, 8 solda simetrik olarak dizilmişlerdir.

Ortadan başlamak üzere ilk ikisi kesici, bir sivri köpek dişi, iki küçükve üç büyük azı şeklinde dizilirler.

İnsan dişlerinin yapısı üç bölüme ayrılır, taç, boyun ve kök olarak.

Taç dıştan sert ve parlak bir madde olan mine ile kaplıdır.

Mine başta kalsium fosfat olmak üzere kalsium karbonat, magnezyum fosfat ve kalsium fluorürden oluşmaktadır. Hatta çocuk kendisi tadır. Altında diş kemiği vardır.

Diş kemiğinin altında kan damarları ve sinirden oluşan dişin özü vardır.

Anne Karnında Dişler




Hamilelik sırasında, çocuk dişleri için gereken maddeleri annesinden alır.

Anne yeterli besin alırsa çocuğun süt dişleri de iyi gelişir.

Eğer anne hamilelikte iyi beslenmemiş, kalsiyum, protein vitamin gibi maddeleri yeterince almamış ise çocuğun dişleri iyi gelişemez.

Hatta için kalsiyumu anneden alacağı için annede diş çürümeleride görülür.

Bu çürümenin nedeni annenin dişlerindeki kalsiyumun çocuğa geçmesidir.

Anne iyi beslenmiş olsa, kalsiyum, çocuğa alınan besinlerden geçer ve çürüme de olmaz.

Anne hamileyken geçirdiği ateşli hastalıklar ve kullandığı antibiyotikler gelişimini etkiler.

Süt Dişlerinin Çıkışı

Süt dişleri çocukta altı-yedinci ayda belirmeye başlar. İlk olarak alt çene kesici dişleri, daha sonra üst çene kesici dişleri çıkar.

Alt çene kesici dişleri iki tanedir. Sekiz-dokuzuncu aylarda çıkan üst orta kesici dişleri de iki tanedir.

Sekiz, onuncu aylarda iki tane üst yan kesici dişleri çıkar. Bir yaşındaki bir çocukta alt yan kesici dişlerle birlikte, sekiz diş tamamlanmış olur.

Dişler her zaman böyle düzgün bir sıra ile çıkmaz. Bir yaşındaki her çocukta sekiz diş olmaz. Biraz gecikme olması normal olarak doğal karşılanmalıdır.

Dişler erken ya da geç çıkabilir,

Çocukta 12 – 15. aylarda ön küçük azılar 15-20 aylarda köpek 2-2,5 yaşları arasında arka küçük azılar da çıkarak 20 süt dişi tamamlanmış olur.

Bu dişler çocukta 5-6 yaşına kadar kalır, sonra çıktıkları sıra ile düşer ve altlardan kalıcı dişler çıkmaya başlar.

Dişlerin erken ya da geç çıkışı: Bazı çocuklarda dişler erken, bazılarında da geç çıkmağa başlar.

Diş çıkarma zamanı genellikle çocuğun sağlığı ile ilgilidir. Soyaçekimin de etkisi vardır.

Bazı hastalıklar dişlerin çıkışını geciktirebilir. Özellikle kemik hastalıkları olanların dişleri geç çıkar.

Erken çıksa dahi zamanından önce dökülür. Diş çürümeleri de sık görülür. 10-11 aylık bir çocukta kemik hastalığı yoksa çok fazla endişelenmemelidir. Daha da gecikirse bir hekime götürmekte yarar vardır.

Diş Çürükleri

Diş çürükleri insanlarda en çok rastlanılan süreğen hastalıklardan biridir. Uç yaşındaki çocukların % 50 sinde, yetişkinlerin hemen hepsinde görülen bir durumdur. Rafine yiyeceklerin ve tatlıların giderek daha fazla yenilmesi, diş çürükleri oranını artırır. Çürük olayında kemiğin kireçlenmesi azalmakta, dokudaki organik maddelerin bütünlüğü bozulmaktadır. Diş çürüklerinin gelişmesi için üç önemli etken vardır: Diş, bakteri ve diş plakları.
Diş çürüğüne yol açan bakterilerin büyük çoğunluğu ağız içerisinde kalan yiyecek ve tatlı artıklarını parçalamasına neden olur. Bu parçalanma sonucunda meydana gelen asit, dişlerin bütünlüğünün bozulmasına ve aşınmasına yol açar. Tükrük salgısı, bu asiti nötrleştirecek bir özelliktedir. Oluşan bu asit tükrük salgısının nötrleşmesine yetmeyince, diş çürüklerinin oluşumu için gerekli ortam sağlanmış olur. Kimi zaman tükrük bileşimindeki farklılıklar da asitin ağızda nötreştirilmesi işlevinide baskılayabilir. Bu nedenle asitin meydana gelmesini engelleyen önlemleri almaktır.

Birçok sistemik hastalık hatta ruhsal etkilerle tükrük salgısının bileşiminde önemli değişiklikler olabildiği bilinmektedir. Bu da diş çürümelerini kolaylaştırıcı yönde olabilir. Eğer vücut, direnç düşürücü bir hastalığa yakalanacak olursa diş çürükleri oranında artma olduğu gözlenir. Dişlerin çene üzerindeki yerleşimleri, yapıları da çürümeleri ile ilişkilidir. Dişlerin diziliş bozuklukları varsa, diş çürükleri erken yaşta başlar.

Diş ile İlgili Kötü Alışkanlıklar

Süt çocuklarının devamlı emzik ya da biberon emmeleri, daha ileri yaşlarda parmak, dil emme, okul çağında ders çalışırken kalem ısırma, gelişmekte olan çene kemiklerinin bozulmasına yol açar ve yerlerini almakta olan dişlerin uzamalarına engel olur. Dişler öne fırlar aralıklanır, alt ve üst çene arasında açıklık oluşur. Yemek kalıntılarının birikmesi sonucu çürük ve dişeti iltihaplan görülür. Ağızdan soluma alışkanlığı ya da damak kubbesinin çukurlaşmasına neden olur. Ayrıca tükrük salgısı azalır. Ağızda kuruluk meydana gelir. Tükrüğün temizleme görevi ortadan, kalktığı için dişetleri iltihaplanır, şişer, dişler çürür. Burun yollarında bir tıkanıklık varsa ya da ruhsal nedenlerle çocuk ağzından soluyorsa, bunların tedavisi doğal olarak gerekmektedir. Kötü alışkanlıkların en önemlisi, çocuğun içerisinde süt ya da mey-va suyu bulunan biberon ile bala, şekere, lokuma batırılmış yalancı emzikle uyumasıdır. Çocukta dişler, sürerken fırçalama işlemine başlamalı ve sütü bardaktan içebilecek yaşa gelince de emzirmeyi bırakmalıdır.

Dişler yerini aldıktan sonra diş plakaları yok edilmelidir. Çünkü diş plakaları diş çürükleri ve dişeti iltihaplarının kökeninin oluşturur. Çocuklarda çürüğün önlenebilmesi için karbon hidrat ve özellikle sak-karoz (şeker) alımını aza indirmek gerekir. Diş çürümelerini önlemek için, asitlere karşı diş minelerinin direncini arttırmak gerekir. Bunun için ya tablet olarak alınan ya da dişler üzerine sürülen flüor kullanı lir. Henüz başlamış çürükler de dolgu yapılmadan flüorlu ilaçlar sürülerek iyileştirilebilir. Ancak bu aşamaya gelmiş bir çocuğun dişleri bir diş hekiminin kontrolü altına alınmasında yarar vardır.

Tırnak yeme, alt çeneyi sağa sola ya da ileriye geriye oynatma alışkanlıkları ile diş gıcırdartma, dişlerde aşınma ve çenede gelişim bozuklukları meydana getirir. Bu türlü davranış bozukluklar1 küçük yaşta önlenmelidir.

Diş Hastalıkları

Dişeti Büyümeleri: Diş etleri ağrı yapmadan kimi zaman bütün dişi kaplayacak biçimde olur. Büyümenin derecesi, ağız sağlığı ve bakımı ile ilişkilidir. Evde diş bakımı sağlanmalıdır. Gerekirse fazla doku cerrahi olarak hekim tarafından alınabilir. Ancak bu. çok ender yapılır. Büyüme çok ilerlemişse fıçlamalarda kanama yapar.

Dişeti Yangısı: Hekimlik dilinde gingivit denilir. Genellikle diş eti kenarlarında başlayan tipi yaygındır. Yemek ve beslenme alışkanlıkları bu tip yangılara yol açar. İleri yaşlarda dişlerin yitirilmesi de nedenler arasındadır. Sert besinlerin diş etlerinde yaptığı zedelenme ile gelişir.

Fistül: Diş koku çevresindeki iltihaplanmalara zamanında müdahale yapılmayacak olursa enfeksiyon yayılır. 3-5 günlük süre içerisinde kemiğin kabuk tabakasına kadar ilerler. Kemiği deler, apse oluşur. Bunun sonucunda uç verir ve dışarı sürekli bir akıntı meydana gelir. Kimi za-nian bu açıklık sinüs içerisine doğru da olabilir. Bunun sinüzitin başlamasına, çevredeki dokuların erimeşine yol açtığı ,sık görülür. Kimi zaman ivegen şekillerde yanakta da şişme olur. Apseleştikten sonra apsenin oyunlaştırılması ve dişin çekilmesinden başka yapılacak birşey yoktur. Bütün hastalıklarda olduğu gibi diş hastalıklarında da koruyucu uygulamalara ağırlık vermeli çocuğa acı kesinlikle çektirmemelidir.

Çocuklarda diş enfeksiyonlarının belirtileri :

1- Diş çevrelerinde ağrı ve şişlikler.
2. Yüksek ateş, dolgun nabız, hızlı ve derin solunum

3. Halsizlik, bulantı, kusma,

4. Alyuvarlarda artma.

5. Sıvı azlığı,

Tedavide lokal ve genel tedaviler uygulanır.

Dişlerin Boyanması

Yenidoğanın hemolitik hastalığında dişlerin sarı, yeşil ve siyah renkte boyanması mümkündür. Anne, hamile ya da emzikli iken tetrasiklin denilen ilaçları kullanacak olursa bebeğinin dişleri açık parlak sarıdan koyu kahverengiye değişen renk değişiminede uğrayabilir. Bu nedenle gebe ve emzikle annelere bu ilaç verilmez.

Eğer içilen suda flüor miktarı çok fazla olursa dişlerde benekli bir renk değişimi meydana gelir. Bunlar küçük beyazımsı beneklerden koyu kahverengine kadar giden renk değişimi gösterebilirler.

Ayrıca bir çok iç ve genel hastalık ta dişlerde önemli renk değişikliklerine yol açabilir.

Diş Kazaları

Dişlere gelen darbeler oynamasına ve kırılmasına yol açar. Çocuk dişleri büyüklerinkinden daha kolay kırılır. Çocuğun elleriyle dişlerini oynatmaya çalışması önlenmelidir. Diş hekimi çoğu kez, dişi yerinde tutacak önlemler almaya çalışır. Eğer diş kökünden çıktı ise hemen yerine yerleştirip diş hekimine koşmalıdır. Çünkü onun yaşatılması çocuğun ağız sağlığı bakımından önemlidir. Bunun içinde zaman kazanmak önem gerekmektedir.

Çocuklarda Diş Çürükleri Nasıl Önlenir?

Düzenli diş hekimine kontrola gidilir. Taramalar ile diş çürükleri zamanında saptanır. Çocuklara diş korunmasıyla ilgili bilgi ve becerileri kazandırılır. Eğitilerek öğrenilenlerin uygulanması sağlanmalıdır. Bu konuda en iyi yöntem doğal olarak örnek olmaktır.

Diğer dişlerin çürümesine de yol açabilecek diş çürükleri varsa bunlar temizlenmelidir.
Ağız ve çene yapısında anormallikler varsa özel ortodontik araçlarla bunlar normal şekle getirilmelidir. Halk arasında bu uygulamalara, ağza araç konulması dişlere tel takılması gibi isimler verilir. Bunlar ileri yaşlarda diş dökülmesini önleyen yararlı uygulamalardır. Çocuklukta bir süre takılan bu araçlar belki de çocuğun takma dişlenme yaşına on onbeş sene geriye götürecektir.

Dişler düzenli olarak fırçalanmalı ve tatlı yendikten sonra ağız mutlaka çalkalanmalıdır.
Yemeklerden yapay şekerlerin kaldırılması hiç olmazsa en az orana indirilmelidir. Karamelalar, şekerlemeler, çikolatalar yerini meyvalara bırakmalı, elma armut gibi sert meyvalar ısırılarak yedirilmelidir. Havuç ta bu açıdan çok yararlı bir yiyecektir.

Tatlandırılmış gazoz gibi içecekler, besinler arasında sayılmaz. Bunların oranı çok azaltılmalıdır.
Suların içerisinde bulunan flüorun yeterli olup olmadğı kontrol edilmeli, bölgenin suyunda flüor yetersizse (bölgedeki insanların dişleri çok erkenden dökülüyorsa) sağlık kuruluşlarına haber verilerek düzeltilmesi istenmelidir. Sağlık ocağına başvurulacak olursa özel plastik şişelerde flüor eriyikleri sağlanabilir. Bunlar bebeğin ve çocuğun suyuna hekimin önerdiği miktarda katılmalıdır. Devletin, bütün yerleşim bölgesi sularını flüorlaması en uygun yöntemdir.

Diş Bozuklukları

Dişlerin geç çıkması, genetiksel ve metabolik hastalıklara bağlı olabilir. Diş çıkmasını geciktiren nedenler arasında en sık görüleni beslenme bozukluğudur. Bazı ailelerde çocukların dişleri geç çıkar. Cinsiyet hormonlarının az salgılanması, frengi, vitamin eksikliği, dişlerin hatalı yerleşimi, daha önceden çıkmış fazladan dişler diğer dişlerin çıkmasınıda engelleyebilir.

Hatalı Diş Çıkması: Çenenin büyüklüğü yeterli ya da kalıcı dişler normal değilse yerleşimi hatalı diş çıkabilir. Genellikle birinci üst ve üst köpek diş hatalı yerleşim gösterir ve diğer dişlerin çıkmasını güçleştirir. Bunun sonucunda baskıya bağlı olarak diğer dişlerin çıkmasını sağlayacak kök yapıları bozulur. Onlar da eğri biçimde çıkarlar. Dişler kolay çürür, erken dökülür. Eğer süt dişleri zamanından önce dökülecek olursa onun bıraktığı boşluğun özel araçlarla korunması gerekir. Zamanında diş hekimine gitmek, birçok diş sorunun başlangıcında çözümlenmesini sağlar.

Dişlerin Birbirlerine Girmeleri: Çenede dişler çıkarken, o kadar sıkı şekilde birleşirler ki, çıkması güçleşir yuvasında kalır ve diş etini yararak çıkamaz. Özellikle genetiksel olmakla birlikte süt dişlerinin geç dökülmesi, orada bir bozukluk olması, çene yayının kısalığı da önemli nedenler arasındadır. Bunların zamanında farkedilerek kolay çıkmaları için gerekli cerrahi müdahale hekimler tarafından yapılmalıdır.

Anormal Diş Çıkarma: Süt dişlerinin erken yitirilmesi dişlerin normal biçimde değil, anormal biçimde çıkmasına neden olur. Çünkü komşu dişler arasındaki etkileşim dişin çıkışına yön verir. Eğer bu etkileşimi sağlayacak yeterlilikte gelişme olmadan diş çıkarma olayı meydana gelecek olursa, dişler eğri çıkar. Birbiri üzerine binebilir. Bu gibi durumlarda diş çıkışını sağlayacak bölgedeki açıklığın özel araçlar takılarak korunması gerekir. Diş hekimleri çocuğun diklenmesiyle ilgili bütün uygulamaları başarı ile yaparlar.

Dişlerin Sağlıklı Olması

Çocukta dişlerin sağlığı gelişmesi için önce yeterli şekilde beslenmelidir. Dişler kalsiyum ve fosfordan meydana geldiklerinden, çocuğun besinlerinde madensel maddeler, bol olmalıdır. Süt, peynir yumurta ve sebzeler bu maddeleri karşılayabilecek özelliktedir. Bunların yanında çocuk,açık hava ve güneşten yararlanırsa dişleri sağlıklı gelişir.
Çocuk dişlerinde görülebilecek en ufak bir nokta diş hekimine kesinlikle gösterilmelidir. Çünkü ne kadar önceden tedavi edilirse kolay olur ve diş sağlığına kavuşur.

Çocuklara dişlere yapışan pasta, şekerleme v.b besinleri özellikle yemek aralarında ve yatarken vermek çok zararlıdır. Yemeklerle beraber yenilen şekerli maddeler, salgılanan aşırı tükrükle etkisiz duruma gelirler. Daha az zararlı olurlar. Eğer çocuğa yatma saatinde bir şeyler verilmesi istenirse bu şeker, çikolata v.b yerine elma ya da portakal olmalıdır. Bu meyvaların etli bölüm’eri. özellikle portakal, diş aralarında kalmış besin artıklarını temizleyeceğinden diş sağlığı için çok yararlıdır.

Ağız Ve Boğazda İltihaplanma



Ağız içindeki yaralara soğan su­yu sürülür.

* Bir bardak suya bir tutam papat­ya konur, on dakika hafif ateşte kay­natılır. Soğuduktan sonra ağız bu karışımla çalkalanır ve böylelikle gargara yapı­lır.

ağız

* Kara dut şurubu günde 3 – 4 de­fa ağız yaralarına sürülür.

* Taze böğürtlen yaprakları ağız­da çiğnenir. Hatmi çiçeği veya yap­rakları çay gibi demlenir, ağızda çal­kalanır, gargara yapılır. Udu hindi toz haline getirilir ve boğaza üflenir.

27 Temmuz 2010 Salı

Ağız kokusu

Ağız, sindirim borusunun girişinde yer alan, besin maddelerinin içeri alınmasını sağlamak amacıyla farklı bir özellik gösteren ve çiğneme or­ganlarını içine alan açıklıktır. Ağız­dan gelen koku dişlerden gelebile­ceği gibi mide veya bağırsaklardan da gelebilir. Bademcik İltihabı da bazan ağız kokusu yapar.
Tedavisi:; Ağız kokusunun en yaygın sebebi ağız temizliğine dikkat edilmemesi­dir. Bunun önlenmesi için aşağıdaki Önlemler alınmalıdır misvakla temizlenir, dişler Kuru üzüm çiğnenerek yutulur. Maydanoz, mide ve bağırsaktan ge­len kokuları alır. Kudret Bal yenir. Bal şerbeti içilir. Böğürt­len yaprağıda çiğnenir.
* Tarçın, karanfil, damla sakızı ve safran toz haline getirildikten sonra, balla macun kıvamına sokulur ve gece yatarken birer çay kaşı­ğı yenir. Turunç kabuğu ağızda tu­tulur ve çiğnenir.

Bademcik


Ağız boşluğunun arka bölümünün iki kenarında yer alan ve bademcik­leri meydana geti­ren badem boyu­tundaki dokulardır. Bademcik dokusunun görevi henüz tam olarak bilinmemektedir. Eski­den şişen ve iltihap yapan bademcik­ler hemen alınırdı. Tıp İlerledikçe bademciğin önemi de anlaşılmıştır. Bugün hekimler, bademciğin alın­maması gerektiğini herzaman söylemektedir. Ancak bademcikler hastalandıkların­da gerektiği gibi tedavi edilmezse, ortakulak ve böbrek iltihabı, roma­tizma ve kalp gibi hastalıklara sebep olabilir.bademcik

Tedavisi:
* Bir su bardağı limon suyuna bir tatlı kaşığı tuz konur, eritilir. Bu­nunla 4 saat ara ile beş dakika garga­ra yapılır.
* Birkaç yaprak karalahana kaynar suya sokulup çıkarılır. Daha sonra bu yapraklar zeytinyağı ile silinmiş boğaza sarılır.

* Bir cezve suya 2 – 3 adet karala­hana yaprağı konur, pişirilir, sonra süzülür. Bu su ile günde 3-4 defa gargara yapılır.
Udu Hindi kökleri toz haline getirildikten sonra bademcikler üze­rine üflenir. Ayrıca 100 udu Hindi konulduktan sonra kay­natılır. Normal sıcaklığa gelince gar­gara yapılır, ayrıca günde 3 – 4 fin­can içilir.
10 gr. papatya, 100 dakika kaynatılır. İçine limon kılarak günde 4 5 defa 4 daki­ka gargara yapılır.

20 gr. hatmi çiçeği yaprağı, 200 cc. suya atılarak beş dakika kısık alevde kaynatılır. Bu karışımla dört saatte bir, beş dakika gargara yapılır.Erik yapraklan lapa haline gele­ne kadar suda kaynatılır, sonra bo­ğaza sanlır. Bir kısım yaprak da suda kaynatılır, sonra süzülür, bu suyla da gargara yapılır.* Kaynamakta olan 100 cc. suya, 10 gr. nar kabuğu ve çiçeği konula­rak, beş dakika kadar kaynatılır. Günde 3 – 4 defa gargara yapılır.

Çocuklarda Diş Çıkarma

Çocuklar diş çıkarırken huysuzla­şır, hafif ateş ve ishal olabilir. Ayrıca diş etleri kaşınır.

Tedavisi:
* Kaşıntıyı gidermek İçin, diş etle­ri sirkeli su ile hafifçe ovulur. Ateşini düşürmek için sirke – limon karışımı ile alın ve eklemler ovulur. Günde 2 – 3 defa bir çay kaşığı balık yağı İçirilir. Çekirdeği çıkarılmış hurma, temiz bir tülbende sarılır ve çocuğa emdirilir.

Diş Çıkartan Bir Bebeğe Nasıl Yardımcı Olunur?

Bebeğinizde diş çıkarmanın belirtisi olarak şunları görebilirsiniz: Çok fazla salya akıtma, fazla salya yutmadan dolayı tükürüklü bir öksürük, bağırsak bozukluğu, hafif ateş ve dişlerini kaşımak için her şeyi ağzına götürüp çiğnemesi. Diş çıkartmak ishal, kusma, ateş yük­selmesi gibi ağır hastalıklarada sebep olmaz.

Çocuğunuzda bu tür belirtiler görüyorsanız, bunları diş çıkarmaya yormayıp, hemen dok­tora baş vurmanız gerekir.
İlk dişler pek sorun yaratmaz, fakat arka dişler, özellikle köpek dişleri çocuğunuzda epey mızmızlığa yol açabilir.

Yardımcı olmak için şunları deneyebilirsiniz:

♦ Serin parmağınızla diş etlerini ovalayın.

♦ Serin bir diş kaşıma halkası verin (buzluğa koymamak şartıyla buz dolabında soğutabilirsiniz).

♦ Çiğnemesi için havuç gibi sert yiyecekler verin.

♦ Sık sık olmamak şartıyla çok ağrılı olduğu zaman, özellikle de gece yatarken, diş çıkartma jellerinden sürebilirsiniz.

♦ Her bulduğu şeyi ağzına götürmek isteyeceğinden, oyuncak­larında ve çevresinde, sivri çıkıntıların olup olmadığını kontrol edin.

Diş Ağrısı




Dişin canlılığını kaybetmesiyle sonuçlanan diş hastalığına diş çürümesi denir. Diş çürümesinde soy, yaşlılık, gebelik, süt verme, çok yumuşak ve çok sert besin alma, besin eksikliği, dişlerin ağız içindeki dizilişinin değişmesi, tükürüğün fiziki veya kimyevi değişime uğraması gibi pek çok etken vardır. Diş mineralinin aşınması, çürümesi veya diş etlerinin iltihaplanması dişte ağrıya doğal olarak yol açar.
dis_agrisi


Ağrıyı dindirmek için:

* Diş çürüğüne veya dişin etrafına karanfil yağı konur veya sürülür. Karanfil yağı bulunamazsa karanfil tohumları bir havanda dövülür ve çürüğe yerleştirilir.

* 10 gr. karanfil, 100 cc. suda on dakika kaynatılır. Bu suyla gargara yapılır. Tuzlu su ile gargara yapılır. Bir pamuğa bir miktar tuz konularak diş çürüğüne yerleştirilir.

* 10 gr. kekik 100 cc. suda kaynatılır. Bu suyla gargara yapılır. Diş çürüğüne kekik yağı konur.

* 10 gr. ebegümeci veya hatmi çiçeği 100 gram sirkeyle kaynatılarak gargara yapılır.

* 10 gr. kimyonla 10 gr. kekik, 100 cc. sirkede kaynatıldıktan sonra gargara yapılır.

* 20 gr. Çıra 100 cc. sirkede kaynatılır ve gargara yapılır.

* 10 gr. Servi kozalağı veya yaprağı, 100 cc. sirkede kaynatılır ve gargara yapılır.

* Çörekotu yağı dişe sürülür veya diş çürüğüne konur.

* 10 gr. çörekotu 100 cc. sirke ile birlikte on dakika kaynatılır ve gargara yapılır.

* Limon çekirdeği veya nane çiğnenir.

* Beşer gram adaçayı ve papatya 100 cc. sirkede kaynatılır ve gargara yapılır.

Diş Çürümesini Önlemek




Diş çürümelerini önlemek için, ağız ve diş sağlığına çok dikkat edilmelidir. Diş macunu ve misvak kullanılmalı, yeterince sert besinler yiyip dişler çalıştırılıp güçlendirilmeli, vitaminli, içinde maden tuzları bulunan besinler yemeli, aşırı soğuk ve sıcak gıdalardan kaçınılmalıdır. Bu tedbirler diş çürümelerini bir derecede önleyebilir.dis_curugu

Tedavisi

* 10 gr. misvak küçük parçalara ayrıldıktan sonra 100 cc. suda kaynatılır. Ağız sabah ve gece yatarken bu suyla çalkalanır ve gargara yapılır.

* Limon suyu ile gargara yapılır veya dişler bu su ile ovulur.

25 Temmuz 2010 Pazar

Çekici ve Seksi Görünmek için Kıyafet Seçimi



Çekici ve Seksi Görünmek için Kıyafet Seçimi konusunda hep sıkıntı yaşanır. Dışarı çıkacaksınız, belki bir arkadaş toplantısı, belki de çok değer verdiğiniz dostlarınızın düğününe davetlisiniz. Ne giymelisiniz, üstelik sadece kıyafet değil ayakkabı seçimi de önemlidir… ve kıyafetinizi tamamlayacak aksesuar seçimi. Bazen gerçekten sıkıntılı dakikalar yaşayabilirsiniz. Çekici ve şık görünümler elde etmek istiyorsanız strese girmeden doğru seçimler yapabilirsiniz. Bizde sizlere yardımcı olmayı amaçlıyoruz. Burada bahsedeceğimiz küçük önerilerle kıyafet seçimi konusundaki streslerinizden uzaklaşmanızı umuyoruz.


Genel olarak özel davetlerin tercihi siyah giysilerdir, gideceğiniz yere göre bir elbise yada rahat olmak isterseniz pantolon tercih edebilirsiniz. Gösterişli renklerden uzak durmalısınız, belki bulunmayı planladığınız ortam için belki de sizin için hoş görünüm dışında kötü bir görünüm oluşabilir.

Eğer açık havada düzenlenmiş bir organizasyona katılacaksanız ayakkabı seçiminde dikkatli olmanızı öneririz. Hoş bir görünümdeyken sendeleyerek yürümek istemezsiniz değil mi?

Her kıyafet için şapka doğru olmayabilir, şıklığınızı tamamlamasını beklerken hoş olmayan bakışların size çevrilmesi gecenizi berbat edebilir.

Belki de gitmek istemediğiniz ama bulunmanız gereken bir davet var, asla iddialı renkte kıyafet seçmemelisiniz. İstemeyerek katılıyorsanız size asıl çekici görünüm sağlayacak olan yüzünüzdeki samimi gülümseme olmalıdır. Gülümsemeyi ihmal etmemelisiniz. Bir kadın ne kadar güzel ve ne kadar şık olursa olsun yüzünde gülümseme yoksa asla sevimli ve çekici olamaz.

Kendi düzenlediğiniz bir organizasyon belki de çocuğunuzun düğünü olabilir. Heyecanlı olabilirsiniz, içinizdeki sevgiyi gülümseme ile ifade edebilirsiniz. Abartılı seçimlerden uzak durmalısınız, hem kıyafet hemde makyaj konusunda. Sade görünümlü bir kıyafet ve makyaj en önemlisi sevgiyle gülümseme… Etrafınızdakiler üzerinde son derece çekici izlenimler için yeterlidir.

Kıyafet Seçerken Renk Uyumu


Renkler; duygularımızda yarattıkları etkilere göre soğuk ve sıcak renkler olarak gruplandırılır. Hemen fark edilen, diğerleri arasında ayırt edilen kırmızı, turuncu, sarı sıcak renkler; rahatlatıcı, dinlendiren mavi, mor, yeşil ise soğuk renkler olarak adlandırılır.

Bulunduğunuz ortamda bırakmak istediğiniz etkiyi belirlediğinizde soğuk ve sıcak renklerin özelliklerine göre seçim yapabiliriz. Özel davetlerde kırmızı renkte bir elbise giymek hafızalara kazınmanın en etkili yoludur. Sade, gösterişten uzak ve şık bir görünüm sergilemek istiyorsanız soğuk renklerden maviyi tercih edebilirsiniz.

Kıyafetlerinizde renkleri kullanmayı seviyor, siyah ve beyazın durağanlığını hareket etmek istiyorsanız renk karışımlarını bir arada kullanabilirsiniz. Renk kurallarına uygun kombinler yaptığınızda tarzınızla fark yaratabilirsiniz.

Elbiseniz tek renkse aksesuarlarınızda birkaç rengi bir arada kullanabilirsiniz. Göz yorucu olmamak için en fazla üç rengi bir arada kullanmaya dikkat etmelisiniz.

Üzerinizde pembe bir bluz varsa baskınlığını hafifletmek için uçuk pembe tonlarında pantolon, etek ya da takılarla kombin yapabilirsiniz.

Tamamıyla siyah ya da beyaz renkte kıyafet giydiyseniz narçiçeği, açık mavi, turkuaz gibi ara renklerle görünümünüze şıklık katabilir, enerji kazandırabilirsiniz.

2010 son bahar kış modasında gri rengi tüm kıyafet ve aksesuarlarda göreceğiz. Birçok renkle uyum sağlayan gri rengi rahatlıkla kombinleyebilir, modaya uygun giyinebilirsiniz. Pembeyi griyle birlikte kullanmaya denemişmiydiniz?

Yüzünüzün güzelliğini vurgulamak istiyorsanız üst kıyafetlerinizde açık ve canlı renkleri tercih edebilirsiniz. Alt kıyafetlerinizde koyu renk kullanmak bacak ve basen bölgenizin daha ince görünmesini sağlar.

Esmer, sarışın, kumral, beyaz tenli olabilirsiniz. Ten renginize göre renk seçimi kurallarına bağlı kalmak zorunda değilsiniz. Size en çok yakışan rengi bulmak için birbirinden farklı renkteki kıyafetleri giyip aynanın karşısına geçin. Üzerinizdeki renk gözlerinizin ışıltısını öne çıkarıyorsa, yüzünüze aydınlık veriyorsa doğru rengi buldunuz demektir.

2010 Sonbahar Kış Modası


2010 sonbahar-kış modasında neler giyeceğiz, yakından bakalım.


Beyaz Gömlek

Olmazsa olmaz parçalardan biri beyaz gömleklerdir. Tek başına şıklığı garantilediği, birçok kıyafetle uyum sağladığı için beyaz gömlekleri çok severiz. Moda tasarımcıları da bizim kadar seviyor olmalı ki yeni sezon için birbirinden güzel gömlek modellerini beğeniye sunuyorlar.
Beyaz gömleğin modası asla geçmez tıpkı siyah renk gibi. Yeni sezon için yeni bir beyaz gömlek almayı düşünüyorsanız kumaş ve dikişinin kaliteli olduğuna dikkat edin. Uzun yıllar giyebileceğiniz bir parça, harcadığınız parayı fazlasıyla hak ettiğini gösterecektir.

Kot pantolon ve beyaz gömlek ikilisi hem klasik hem de seksidir. Ayağınızda topuklu ayakkabılar, boynunuzda uzun kolye ve dalgalı saçlarla muhteşem görünebilirsiniz.
Çalışan bir kadınsanız ofis kıyafetlerinizde kumaş pantolon beyaz gömlek ikilisi sizin için vazgeçilmezdir. Peki, tarzınızda bir yenilik yapmaya ne dersiniz? Yeni sezonun iki trendi parçasını bir arada kullanarak harika görünebilirsiniz. Nasıl mı? Yüksek bel kalem eteğin üzerine dar kesim ve uzun kollu beyaz bir gömlek giyerek. Alışverişe çıktığınızda bu kombini deneyip, aynaya bakın. Gerçekten tarz ve çekici göründüğünü fark edeceksiniz.

Taytlar

Moda, eski yılları günümüze taşıyor. 80’li yılların en popüler parçası taytlar geçtiğimiz sezon olduğu gibi bu sezon da moda!
Penye taytlar kullanım açısından oldukça elverişli. Uzun triko kazaklar, ekose elbiseler, uzun gömlekler, kısa şortlar birlikte kombinleyebilirsiniz.
Daha önceki yazılarımda derinin yeniden moda olduğunu söylemiştim. Son modanın etkisi taytlara da yansıdı. Parlak deriden uzun taytlar 2010 sonbahar kış modasının en yeni parçalarından biri. Kendinize güveniyorsanız, özel davetlerde ve gece gezmelerinde giyebilirsiniz.
2010 sonbahar kış modası yeniliklerini ve kombin önerilerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Giysilerle Zayıf Görünmenin Yolları

İşte bazı moda uzmanlarından daha ince gösteren moda ipuçları

Kilo vermeyi bekleyecek kadar zamanınız yok mu? İşte bazı moda uzmanlarından daha ince gösteren moda ipuçları

İyi görünmenin yolu sadece zayıflamaktan geçmiyor. Doğru kıyafetlerle daha zayıf ve daha ince görünmenin püf noktaları da var. İşte modacılardan daha zayıf görünmenizi sağlayacak 6 öneri..
1. Tek renk kullanın
Gece mavisi, kahverengi ya da siyah gibi tek renk koyu renkli elbiseler giyin.. Bunun yanı sıra aynı rengin farklı tonlarını da birlikte giyebilirsiniz. Bej, deniz mavisi, mercan ya da teninize en iyi giden renklerde desenleri bulunan giysiler de olabilir. Eğer rengin sizi daha kilolu gösterdiğini düşünüyorsanız, elbise olarak sizde nasıl durduğuna da bakın.

2. Kumaşları doğru seçin
Katı, sert ve ağır hatta yapışan kumaşlardan uzak durun. En iyi seçim hafif, yumuşak ve giydiğinizde vücudunuzdan kayan kumaşlardır. Amacınız vücudunuzun genel şeklini görmek olmamalı..

3. Vücudunuza göre ayarlayın
Geniş omuzlarınız varsa, vatka ya da herhangi bir omuz aperatı kullanmayın. Kayık ve yuvarlak yakalı giysileri tercih etmeyin. Üstünüzü daha küçük göstermek için modaya uygun V yakalı elbiseler, V yakalı üst ve etek veya bol pantolonları tercih edin. Eğer üst küçük alt büyükse, yani armut vücutluysanız, boynunuzu kalın göstermeyen, omuzlarınıza uygun sizi dik gösteren kıyafetleri arayın. Üst için yuvarlak, oyuk yaka kesimleri, alt için de düz etek ya da normal kesim pantolonları seçin.

4. Kalça ve basenler
Büyük kalça ve basenleri kamufle etmek için, rahat pileli, bel kısmı büzgülü rahat etek ve pantolonlar tercih edilebilir. Modaya uygun, düz çizgiler yan cepli ya da cepsiz modeller seçin. Basenleri küçük göstermek için beli düz yarım ya da dizden hafifçe aşağıda pantolonlar arayın. Daha uzun ve zayıf görünüm için pantolonunuz ya da eteğiniz yere değecek kadar uzun olmalı.
Basenlerinizi daha fazla kamufle etmek için etek ve pantolon giydikten sonra kalçalarınızı örtecek kadar uzun bluz ya da bluzunuzun üzerine hjafifi dantel ya da örgü tunikler giyebilirsiniz. Kalçalarınızdan aşağısının çok fazla uzun olmamasına dikkat edin.
5. Kesim ve dikişileri inceleyin
Giysilerinizde, özellikle ceketlerde kare şekilli olanları ya da sıkı saran modelleri tercih etmeyin. Bunun yerine hatları hafif belli eden modelleri tercih edin. Elbiselerin dikişleri daha ön plana çıkartılmış olabilir.

6. Ayakkabıları unutmayın
Sadece elbiselerle zayıf görüneceğinizi sanmayın. Giysilerinizi belirledikten sonra ayakkabılarınızı deneyin. Özellikle ayaklarınız genişse ince şeritli ve düz sandaletler, ufak topuklu ayakkabılar giymeyin. Bunun yerine, kısa topuklu ya da üzerinde durabiliyorsanız yüksek topuklu ayakkabılar giyin. 5 cm'lik topuk ne giyerseniz giyin sizi daha ince gösterecektir. Ayak bileğinize dolanan ayakkabılardan, kare topuklardan uzak durun. Tüm bunlar sizi daha bodur ve bacaklarınızın daha kısa görünmesine neden olur.

Ev Dekorasyonu Fikirleri Ev Dekorasyon Modası


Evinizin dekorasyonunda değişiklik yamak ve biraz da stil katmak istiyorsanız, bunu bütçenizi fazla zorlamadan da yapabilirsiniz. Sıcak bir kır evi dekoru yaratmak istiyorsanız, koltukların kumaşını değiştirmek yerine, üzerine renkli minderler veya kılıflar dikerek aynı sonucu elde edebilirsiniz.

Perde seçiminde o kadar çok alternatif var ki, insan hangisini seçeceğini şaşırabiliyor. Bunun için, öncelikle perdenin rengine karar verin. Bunun için, mobilyalarınızın rengine uygun, tamamlayacak perdeleri seçmelisiniz. Mobilyalarla beraber duvar ve zemin rengini de hesaba katarsanız, evinizi iki ayrı mekan gibi göze batmaktan kurtarmış olursunuz. Sonraki adım, modelini seçmek. Model seçiminde sadece görüntüsüne değil, kullanım kolaylığına da dikkat edin.

Dekorasyonun en önemli kısımlarından birisi aydınlatmadır. Aydınlatma, mobilyaları ortaya çıkarıp, vurgulamalıdır. Aydınlatma tercihleriyle, evde farklı atmosferler yaratabilirsiniz. Bu tamamen sizin tercihinizle ilgilidir. Bazıları loş atmosferleri sever, bazıları aydınlıktan hoşlanır. İstenilen atmosferi yakalayabilmek için ışığın şiddetini ayarlayabilir, ışık kaynağını gizleyebilir ya da ortada bırakarak farklı atmosferler yaratabilirsiniz.

Mutfaklar evlerin önemli ve son dönemde metrajı giderek artan, yaşam alanı haline gelen bölümüdür. Kadınlar, zamanının büyük kısmını mutfakta geçirir. Bu yüzden, mutfağı en verimli ve fonksiyonel şekliyle kullanmak önem kazanmaktadır. Mutfaklar için farklı, alternatifli modüler ve aksesuarlı mobilyalar bulunmaktadır. Bu aksesuarlar ve modüller sayesinde, mutfağın fiziki yapısına göre farklı tasarımlar yapılarak mutfağın etkin, işlevsel ve ergonomik olarak kullanılması sağlanmaktadır.

Hayatın tek bir yönü olmadığı gibi, artık evlerimizin de tek bir tarzı yok. Farklı akımlar, farklı objelerle hayatımıza girmiş durumda. Örneğin, antika bir obje, country tarzın içinde minimal deri köşe takımıyla çok güzel durabiliyor. İster geleneksel, ister ahşap, ister metalik aynalı ürünler kullanılsın, önemli olan sizi yansıtan ve yaşamayı düşlediğiniz, rahat ettiğiniz bir ortam yaratmak. Bugün artık mekanları anlamlı kılan, zevki işlevsellikle birleştirebilmek. Maskülen, sofistike, şık, romantik, doğal… İster tek tek, istenirse iç içe, bunların hepsi aslında kendimizi nerede ve nasıl hissetmek istediğimizle ilgilidir.

Bu Yılın En Moda Rengi Yeşil


Önümüzdeki sezon, yeşilin hakimiyetinde olacak. İndirim döneminde bu trende dönük alışveriş yapmakta fayda var. Mevsim değişikliği ile birlikte moda trendleri yenilendi. Bizler de yeni sezonun çizgilerini takip etmeye başladık.

Sezonu açan mağazaların yanında hâlâ indirimde olan mağazalar da var. Bu hafta ben de yine sizlere indirimi değerlendirmeniz için bir başka öneri hazırladım.

İndirimde, modanın önümüzdeki sezonun çizgilerine uygun alışveriş edebilir, indirimin son günlerini lehinize değerlendirebilirsiniz. Örneğin, önümüzdeki sezon yeşil çok moda… Yeşilin her tonunu birlikte kombinleyebilirsiniz. Yeşille birlikte turuncu da çok gözde; aklınızda bulunsun.

Doğru Giyinmenin Kuralları


Kısa boy, dar omuzlar, geniş kalçalar…Herkesin bir kusuru var! Önemli olan bunları gizlemenin yolunu bilmek.

KISA BOYLUYSANIZ…

Pantolon: Eğer vücudunuzun üst kısmını uzun göstermek istiyorsanız düşük belli pantolonlar tercih etmelisiniz. Bacaklarınızı olduğundan uzun göstermek için ise yüksek belli ve düz inen pantolonlar seçin. Kontrast renklerden ve iri desenlerden kaçının. Canlı renkleri üstünüzle aynı tonlarda olmak kaydıyla rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Ceket ve gömlek: Fazla uzun veya belde biten kısa ceketlerden kaçının. Bele oturan ve kalça hizasında kalan modeller seçin. Düşük belli bir pantolon giymek istiyorsanız üzerine saçaklı, püsküllü veya payetli bir gömlek kullanabilirsiniz. Altla üst arasında renk kontrastları yapmayın, illa bir kontrast yapmak istiyorsanız, kumaş türü kontrastları uygulayın: ipek bir elbise üzerine jean ceket gibi.

Elbise: Tek renk ve düz kesim elbiseler silueti daha uzun gösterir. Ayrıca kadınsı ve seksi kesimleri de rahatlıkla kullanabilirsiniz. Etek boyu baldırların ortasına hatta topukların hemen üstüne kadar inebilir.

ŞİŞMANSANIZ…

Pantolon:
Pantolonlarınızı mümkün olduğunca krep gibi dökümlü kumaşlardan seçin.

Üst: Özellikle pantolon üzerine, bacaklarınızın üst kısmına dek inen uzun tunikler giyin. Göz alıcı, dikkat çekici büyük desenler yerine tek renk ve koyu tonları tercih edin. Dekolte kullanmaktan kaçınmayın ama kalın ve belinizi saran kemerlerden Kaçının!

Ceket: Dökümlü kumaşlardan olanları tercih edin; mümkünse önünü iliklemeden giyin. Ceketlerinizde büyük vatkalar yerine daha küçük, omuzlarınızı hafifçe yükseltecek vatkalar kullanın.

Elbise – etek:
Asla vücudunuzu sarmamalı: streç kumaşlara veda edin! Vücuda yapışmayan, uçuşan kumaşlar idealdir. Renk olarak daha çok tek renk ve koyu tonlar kullanın. Emprime seviyorsanız minik desenlileri tercih edin. Etek boyu baldırlarınızın hemen altına dek inmeli; daha uzun boylar da rahatlıkla kullanabilirsiniz.

GENİŞ KALÇALIYSANIZ…

Pantolon:
Geniş pantolonlarla kalçalarınızı gizlemeye çalışmayın. Dökümlü kumaştan dikilmiş, düz kesim pantolonlar giyin. Her zaman koyu ve tek renk tercih edin. Asla ve asla tayt giymeyin!

Üst: Üstünüz ince ve kalçalarınız genişse, vücudunuzdaki bu farkı yok etmeniz gerekiyor. O halde, dikkati vücudunuzun üst kısmına çekecek tarzda gömlek, kazak, tişört vb. giymekte tereddüt etmeyin. Çiçekler, geometrik şekiller, karışık renkler, hatta büyük aksesuarlar kullanın, minik dekolteler uygulayın. Göz ve dudak makyajına ağırlık verin.

Elbise – etek: Eteklerinizde dökümlü kumaş ve nötr renkler (siyah, gri, bej gibi) kullanın. Verev kesim ve büzgülü modellerden kesinlikle kaçının. Bel oyuğu kalçanın hemen üzerinden başlayan kesimler tercih edin. Elbisede dikkat etmeniz gereken nokta, göğüslerinizi belirginleştirmek, kalçanızı ise saklamaktır. En doğru model, bel hattı olan ama bele fazla oturmayan, kalça yuvarlağını çıkarmayan düz kesimlerdir. Diz altı etek boyu en ideal olandır.

BOYUN DEKOLTESİ

Boynunuz uzunsa, her tarzı uygulayabilirsiniz. Özellikle, yuvarlak açılmış dekolteler ve boyna bağlanmış küçük bir fular çok hoş duracaktır.

Boynunuz kısaysa, “V” yakalı bluzlar veya “V” açılmış dekolteler tercih edin; boynunuz daha uzun görünecektir. Fular kullanmamaya çalışın; boynunuzu iyice kısaltıp omuzlarınıza gömülmüş gibi gösterir. Bunun yerine omuzlarınıza bir şal alın; böylece “V” dekolteniz de kapanmamış olacaktır.

OMUZ DEKOLTESİ

Omuzlarınız kareyse, asimetrik omuz dekolteli veya kolsuz kıyafetler seçin.

Omuzlarınız yuvarlaksa, ince askılı giysiler sizin için idealdir.

Omuzlarınız düşük ve darsa, reglan kollu kıyafetler giymeyin. Omuz başlarını ortaya çıkaran, derin kol oyuğu olan giysiler omuzları daha geniş gösterir.

AYAKKABI SEÇİMİ

Topukta esas, kıyafetin etek uzunluğudur. Diz ve diz altı hizasındaki bir etek uzunluğuyla 7 cm.den uzun bir topuk giyilebilir. Mini bir etekle daha alçak topuk kullanmak gerekir.

Şişmansanız, vücudunuzla oransızlık yaratmamak için yüksek topuktan kaçının, orta boy topuk idealdir.

Kısa boyluysanız, yüksek ve ince topuk vücudunuzda dengesizlik yaratır, eğri ve kambur bir görünüm verir. 5-6 cm.lik bir yükseklik yeterlidir.

Uzun boyluysanız, yine de çok düz ayakkabılar seçmeyin. Az da olsa biraz topuk siluetinize çekicilik katacaktır.

TEN VE SAÇINIZA En uygun renkler

BUĞDAY TEN-SARI SAÇ

En uygun renkler
Toz pembe, bebek mavisi, gri-mavi, lila, açık mor, açık yeşil ve nane yeşili

Kaçının!
Elektrik mavisi ve koyu kırmızı yüzünüze yakın kullanmanız halinde çok sert bir etki yaratır.

AÇIK TEN-SARI SAÇ

En uygun renkler

Toz pembe, bebek mavisi, gri-mavi, lila, açık mor, açık yeşil ve nane yeşili.

Kaçının!

Elektrik mavisi ve koyu kırmızı yüzünüze yakın kullanmanız halinde çok sert bir etki yaratır.

AÇIK TEN-KIZIL SAÇ

En uygun renkler

Yeşilin açık tonları ile saman sarısı, kavuniçi, kayısı rengi, mercan ve gri-mavi.

Kaçının!

Toprak sarısı ve haki -yüzünüze yakın kullanmanız halinde- teninizdeki ışıltıyı alır.

AÇIK TEN-KAHVERENGİ SAÇ

En uygun renkler

Yeşilin açık tonları ile saman sarısı, kavuniçi, kayısı rengi, mercan ve gri-mavi.

Kaçının!

Toprak sarısı ve haki -yüzünüze yakın kullanmanız halinde- teninizdeki ışıltıyı alır.

KOYU TEN-SİYAH SAÇ

En uygun renkler

Pembe ve mavinin tüm tonları ile mor ve siyah.
Kaçının!
Kiremit kırmızısı, tunç ve doreli renkler sarı içerdikleri için saç ve ten renginizi donuklaştırır.

AÇIK TEN-SİYAH SAÇ

En uygun renkler

Pembe ve mavinin tüm tonları ile mor ve siyah.
Kaçının!
Kiremit kırmızısı, tunç ve doreli renkler sarı içerdikleri için saç ve ten renginizi donuklaştırır.

BUĞDAY TEN-KAHVERENGİ SAÇ

En uygun renkler

Kırmızı ve yeşil tonları ile kavuniçi, kiremit rengi, doreli bej, toprak sarısı ve turkuaz.
Kaçının!
Maviye çalan tonlar, fuşya, duman grisi gibi renkler içlerinde dore tonları barındırmadıkları için saç ve ten renkleriniz için fazla soğuk.

İŞ HAYATINDA GİYİM

KIYAFET SEÇİMİ

Çalışan bir kadınsanız biraz erkek egemen bir ortamdasınız demektir. Bu durum asla kadınca giyinmenizi engellememeli, kadınlığınızı gölgelememeli. İş hayatında giyinmenin altın kuralı, iş kolunuzun geleneklerine uygun ama kendinizi yansıtan bir tarz belirlemenizdir. İşinize ciddiyetle yaklaşımınızı ve becerinizi vurgulayacak zarif, temiz, uyumlu ve iyi dikilmiş kıyafetler seçin. Etek, pantolon takımlar, gömlekle kombine edilmiş etek ve pantolonlar, düz kesim elbiseler ideal olanlardır.
Hoşunuza gitmeyecek bir konuma düşmemek için çok kısa etekler, vücudunuza yapışan kıyafetler ve derin dekolteler kullanmayın.

RENK PALETİ

Çok canlı renkler seçmeyin ama kendinizi gri tonları içine de hapsetmeyin. Evet, gri, iş hayatında çok alışıldık ve ağırlık veren bir renk ama aynı etkiyi bırakabilecek başka renkler de var. Yeşil, bordo, lacivert, siyah, kahverengi, bej, toprak tonları ve lâl gibi renklerle gardırobunuzu çeşitlendirin.

AKSESUARLAR

Her detayı düşünün! Ayakkabılarınız topuklu veya topuksuz olabilir ama mutlaka temiz ve cilalı olmalı. Çantanız hem kıyafetinizle uyumlu hem de çalıştığınız iş koluna ve konumunuza uygun olmalı: boncuklu bir çanta ile bankacılık sektöründe çalışmanız pek uygun olmaz! Abartısız ve zarif takılar kullanın; ama annenizin inci kolyesi ile de kendinize olduğunuzdan daha yaşlı bir hava vermeye çalışmayın!

MAKYAJ

Canlı renklerden, koyu ve yoğun uygulamalardan mutlaka kaçının. Sade ve doğal bir makyaj yapın: gözlere hafif gölgeler, 2 kat rimel, biraz allık ve ruj.

SAÇ

Saç, genel görünümde son derece etkilidir. Asla yağlı, kirli ve boyası gelmiş bir saçla işe gitmeyin. Rahat etmek için saçınızı toplayın; böylece sürekli düzeltmek zorunda da kalmazsınız. Kibar, kıyafet renginizle uyumlu tokalar tercih edin: payetli kelebek tokaları günlük hayatınıza bırakın!

PARFÜM

Asla ağır kokular kullanmayın. Hafif, çiçeksi aromalardan yapılmış parfümleri tercih edin. Parfümünüzle banyo yapmayın, az sıkın, gerekirse tazelersiniz.

YANINIZDA BULUNDURUN!

Ne olur ne olmaz diyerek el çantanızda bulundurmanız gerekenler:
yedek bir çift çorap
küçük bir ayakkabı cila süngeri
iplik ve dikiş iğnesi
diş fırçası ve macunu
saç fırçası
törpü
kağıt mendil
ve elbette makyajınızdaki parlamaları rötuşlayacak hafif bir pudra, dudak boyanızı gün içinde tazelemek üzere rujunuz ve parfümünüz.

HATIRLATMALAR

Kendinizi sevin, kendinize güvenin ve gülümseyin. Gülümseyen bir yüz, aydınlık bakışlar ve güvenli bir tutum sizi her zaman olduğunuzdan daha şık ve bakımlı gösterecektir.

Yürürken de otururken de dik durmaya özen gösterin.
Giysileriniz temiz ve ütülü olsun.
Renk uyumuna dikkat edin. Küçük aksesuarlarla kıyafetlerinizi hareketlendirin.

İçinde rahat olmadığınız giysiler ve ayakkabılar giymeyin.

Ayakkabılarınızı sık sık temizleyin ve cilalayın. Topuğu yenmiş, deforme olmuş ayakkabılar giymeyin.

Saç, el ve tırnaklarınızdaki bakımsızlık şıklığı zedeleyen unsurlardır.
Saç boyanıza ve temizliğine dikkat edin, el ve tırnaklarınıza özen gösterin.

Takılarınız hem kıyafetinizle hem de birbirleriyle uyumlu olmalı. Sarı ve beyaz takıları bir arada kullanmayın (altın bir kolye, gümüş küpeler gibi). Ağır takılarla daha hafifleri de bir arada kullanmayın (boncuk bir bilezik ve pırlantalı bir yüzük gibi)

Moda hakkında ansiklopedik bilgi

Moda Toplum hayatına, değişiklik ihtiyacı veya süslenme arzusuyla giren, geçici yenilik. Moda, genel bir tabirdir. Günlük hayatın, çeşitli kısımlarında geçici bir süre hakim olan zevk anlayışına denir. İnsanların umumiyetle kullandığı hemen her şeyde zaman zaman moda akımları olmuştur. Fakat moda bütün dünyada en çok ve en yaygın olarak giyim-kuşam konusunda görülür. Özellikle kadınlara ait her türlü giyecek eşyası ve süslenme şekillerinin mevsimlere ve yıllara göre modası değiştirilmektedir.

Ev hanımlarına yardım olunması bakımından, yeni buluş ve modelleri, ilave patronlarıyla beraber yayınlayan dergilere de “moda” ismi verilmektedir. Üçgen biçiminde, serenleri direğin gerisinde bulunan yelkenlere de moda adı verilmiştir.

Modanın tarihçesi miladdan binlerce sene öncesine uzanmaktadır. Çinlilerin, ayaklarını küçültmeleri için sıkıntılara girmesi, Babilli ve Asurlu erkeklerin genellikle kaba, saçaklı ve yün elbise giymeleri asırlarına göre birer moda hareketleridir.

Kırım civarında yapılan arkeolojik kazılar sırasında M.Ö 3. ve 5. yüzyıllara ait renkli, çizgili ve değişik desende kumaşların bulunması o zamanda da modanın olduğunu ortaya koymaktadır.

On dört ve on beşinci yüzyıllara kadar, biçilerek dikilmiş elbiselere çok az rastlanmaktaydı. Bu tarihlerden sonra elbiselerde, işleme tarzında şahsi işaretler kendini göstermeye başladı. On beşinci yüzyıldan sonra terzilik alanında yeni bir gelişme ortaya çıktı. Bununla beraber, kişilerin kendi zevklerini ortaya döken moda örnekleri de görülür. On dokuz ve yirminci yüzyılda ise bu işlerle uğraşmak özel ihtisas sahaları haline gelip, “moda evleri” adı altında çeşitli elbise-dikim yerleri ortaya çıktı.

Moda, toplumların geçmiş dönemlerine ait örf-adet ve sanat yönünde meydana getirdikleri yenilikler yanında, zevkleri, namus ve ahlak anlayışları, ekonomik durumları hakkında da geleceğe bilgi vermektedir. Yirminci yüzyılın yarılarından sonra moda, birçok konularda insanlara öncülük eden, hatta onları yönlendirip çeşitli davranışlara sevk eden en müessir faktörlerden oldu. Bu bakımdan giyim-kuşamda veya süslenmede görülebildiği gibi, düşünce alanında, kişilerin davranışlarında bu gibi akımlar etkili olmaya başladı. Mesela, gençler arasında “Hippy”, “Pop”, “Punk”, “Heavy Metal” gibi isimlerle anılan akımlar bunlardandır. Özellikle manevi boşluk ve tatminsizlik içinde bulunan insanlar arasında ve Avrupa gençliğinde ortaya çıkıp yaygınlaşan bu akımlar, bir süre devam eden çılgınlıklardan sonra kaybolup gitmektedir.

Moda, ayrıca sosyal ve ekonomik bir olaydır. Ekonomik değişiklikler, aile çevresi, toplumun ahlak anlayışı, içinde yaşadığımız tabiat şartları, iklimler, mevsimler, mensubu olunan milletin kültür değerleri, dinler, töreler, çalışılan iş ve meslekler, yaş, cinsiyet, zevkler daha bunun gibi pekçok şeyin hepsi, moda akımlarına hem zemin hazırlar hem de müessir olur. Moda, bir anlamda kişilerin iç dünyasını dışarıya vurmasına yardımcı olan, psikolojik tatmin vasıtası olarak görülen bir fenomendir, vak'adır.

Moda, kimi zaman sanat ölçüleri içinde, aşırıya kaçmadan bir yol takip edebildiği gibi, bazı zaman da kişiyi kendine esir eder, onu aşırılığa sevk eden itici güç halini alır. Hatta bazı durumlarda, ailelerin yıkılmasına, baba-oğul, anne-kız arasında zıtlaşmaya kadar ulaşmakta, çok insanın da ruhi bunalıma düşmesine sebep olmaktadır.

İslam dininde çirkinliği gidermek, vakar sahibi olmak ve şükretmek, Allahü tealanın nimetini üzerinde göstermek için, mümkünse elbiselerin en iyisini giyinmek tavsiye edilmiştir. Gösteriş, öğünmek için veya bir başka menfaat için bunlar yapılırsa büyüklenme ve kibir olur ve bu dinimizin emrettiği bir şey değildir.

Moda akımları, umumi olarak moda merkezlerinden idare edildiği gibi bazen de ictimai veya ekonomik faktörlerden etkilenerek kendiliğinden ortaya çıkar. Giyimde moda akımlarını yönlendiren merkezler de çeşitlidir. Erkek giyiminde “Londra”, kadın giyiminde ise “Paris” moda merkezi olarak ün yapmışlardır.

Gençlik ve Moda


Gençler yetişkinlerden farklı olmak, ailelerinin yaptıkla­rını değil de onlardan daha farklı, daha önce görülmemiş şeyler yapmak isterler. Bu şekilde varlıklarını, yeni bir insan olduklarını ispat etmek isterler.
Aslında bu bir nevi yenilikçiliktir. Daha önce görülme­miş, akla gelmemiş bir şey ilk defa ortaya çıkmış olmalıdır. Böylece gençler arasında bazı şeyler moda olur.
Moda bazen giyim kuşam, ayakkabı, takı gibi çeşitli eşya­larda yenilikler, bir nevi farklılıklardan oluşmaktadır. Genç­ler büyüklerinden farklı, orijinal veya daha çok da yaş gru­buna özgü olacak şekilde giyinmek isterler.


Bazen de tavır­larda, kullanılan deyimlerde ortaya çıkar. Mesela tuhaf bir Türkçeyle konuşmak gibi…Gençlerdeki bu farklı olma isteği, gençlerle aile arasında pek çok sorun yaşanmasına neden olabilir.
Bu bazı ailelerde, “Kısa giymek, makyaj yapmak”dır; bazı ailelerde ise “saçını pembeye boyama, kulağına, dudağına, gö­beğine pearsing taktırmak, dövme yaptırmak gibi” şeylerdir.
Hatta genç için aileye zıt düşmek kural gibidir. Mesela ai­le gelenekçi ise, açık giyim ile ters düşülür; aile modern ise, garip kılıklarla ters düşülür; ama illa ki ters düşülür.

Gencin bu davranışının iki nedeni vardır; biri kimliğini, özgürlüğünü ispatlamak; diğeri, arkadaş grubuna ait olmak Bu dönemde gençler, yaşıtlarının getirdikleri yenilikleri veya farklılıkları onlar için çıkarılmış kanunlar gibi algılar­lar. Bir genç diğer gençlerin giydiklerini giymez, yaptıkları­nı yapmazsa dünya yıkılacak diye düşünür.
Ailenin yasaklamaları ve eleştirileri ile arkadaşları tara­fından hor görülme riski arasında bocalar, acı duyarlar. Bu dönemde ailelerin yasakları, “ya arkadaşların ya biz” şeklin­de bir tercih zorlaması gibi algılanır. Çoğu zaman da hangi taraf seçilirse seçilsin acı duyulur.
Aslında ergen anne babasının sağladığı güvence dolu pe­şin sevgiyi de kaybetmek istememektedir, ama bir yandan da yeni çevre edinmek, yeni tecrübelere yelken açmak da iste­mektedir.
Bu dönemin sağlıklı geçirilmesi için, çocuğun sosyalleştiği çevrenin sizin onaylayacağınıza çok zıt özellikte olmama­sı iyi olur. Bununla birlikte çocuğunuzu bilinçlendirmek ve izlemek şartıyla bazı olayları gözlemesine izin verilebilir. Böylece genç, bir çevredeki olumsuzlukları kendi tenkit ye­teneği ile reddetme deneyimi yaşayabilir…Bu dönemin bir özelliği de gençlerin hayal güçlerinin ge­nişliği ve zenginliğine bağlı olarak gerçekçilikten uzak oluşu­dur. Gençler bu dönemde çok hayal kurarlar ve kurdukları hayalleri gerçek gibi düşünürler. Gerçek olayları hayal güç­leriyle süsleyip abartmaları da çok görülür. Olumlu şeyler hayal ettikleri gibi olumsuz şeyler de hayal edebilirler; ade­ta hayal âleminde yaşarlar.
Bu nedenle artistleri, futbolcuları ve ses sanatçılarını ken­dilerine idol seçerler. İdol, bir nevi put demektir, yani ulaşılması güç, insanüstü, çok yüce, tapınma gibi duygularla bağ­lanılan…Gençler de kendilerine sunulan starlara âşık olurlar ve onlar gibi olmak için uğraşırlar. Onlar gibi davranmaya, konuşmaya, giyinmeye ve hatta saçını onlar gibi kestirme­ye başlarlar. Posterlerini odalarının duvarlarına asar, kon­serlerini ve televizyonda çıkan programlarını kaçırmamaya çalışırlar.
Yaşanan bu tarz sorunların bazıları zamanla kendiliğin­den geçebilir, bazıları ise daha ciddi boyutlara taşınabilir. Mesela genç, “ikimizde mavi gözlüyüz” yada “ikimizin de adı …harfiyle başlıyor” gibi bir nedenle kendisini bir kişiyle aşırı Özdeşleştiriyor, ona laf söyletmiyor, kendi hayatını ya­şamayı bırakmış, onun başarılarıyla avunuyorsa; bu şizofre­niye kadar gidebilen ciddi bir psikolojik vakanın habercisi olabilir.
Böyle durumlarda ergenlik dönemindeki çocuğunuzu bir psikologa gitmeye ikna etmek çok güç olabilir. Onu zorlamaksa hiçbir sonuç vermeyecektir. Ama aile gençten önce bir psikologa gidip danışmanlık alırsa doğru davranış biçi­minin nasıl olması gerektiğini öğrenir. Öneriler ebeveynler tarafından doğru ve tutarlı bir şekilde uygulandığında, herhangi bir psikologa gitmesine gerek kalmadan sorun­ların çözümü sağlanabilir.
Çoğu zaman kişinin kendine güveni arttıkça, kendi inan­cını, amacını, idealini, yolunu seçip çalıştıkça bu aşırılıklar azalır. Çocuklara starlar yerine faydalı “örnek insanlar” tanı­tıp benimsetmek de iyi bir yoldur.

Kadın Olmanın Şartları

Kadın olma gereği
Bir evliliğin başarısı, mutluluğu er­kekten çok kadının davranışlarına bağlı­dır. Erkek, evlilik hayatına genellikle kolay uyum sağlar. Zira, erkek evlilikte huzur arar. Vasat erkek tipi, evlendik­ten sonra daha çok mesleğinde, işinde ilerlemek, yükselmek ister.
Kadının daha geniş bir hayal gücü vardır. Eleştirici duyguları da çok geliş­miştir. Hayatın tek düzeliğim daha çok hisseder. Sadece ev kadını olan, dışarıda bir işi, mesleği olmayan kadının hayatı daha bir tek düzedir. Ev kadınlığı kadı­nın önünde öyle geniş ufuklar açmaz. Erkeğin bir mesleği vardır. Mesleğinde başarılı olmak, bir yere gelmek için çaba harcar. Bu da hayatını renklendirir. Ev kadını ise böyle bir imkândan yoksun­dur. Bu durumda eşinin işini kıskanma­sı da tabii sayılabilir. Zira, eşi kendisi­nin yapamadığım yapabilmektedir. Meslek sahibi kadın, bu noktada avan­tajlıdır. Mesleğinde tatmin olma imkânı olduğundan kocasından pek fazla şey beklemez. Daha az eleştirici olur. Koca­sını daha iyi anlar, daha bir sorumluluk duygusuyla davranır.
Şimdi de çalışan kadın üzerinde dura­lım. Ancak, önce kendi isteğiyle çalışan­la, ekonomik sebeplerden dolayı çalış­mak zorunda olan kadınlar arasında bir ayırım yapalım. Zira, kadın istemeye­rek, sırf aile bütçesine katkıda bulun­mak için çalışıyorsa, işi kendisi için bir avantaj bir doyum vesilesi olmaktan çı­kabilir.
Çoğu zaman, evlenmeden önce, ailesi­nin bütçesine katkıda bulunmak için ça­lışan kadın, evlendikten sonra da çalış­maya devam eder. Genellikle problem daha işin başında çözümlenmiş olmv Ka­dının da katkıda bulunması halinde aile bütçesinin genişleyeceği, ekonomik du­rumun düzeleceği ortadadır. Ancak, ka­dın işini sevmiyorsa, daha fazla gelirin kendisine getireceği avantajları bir ke­nara iterek ev kadını olmayı tercih ede çektir.
Çalışan kadınların çoğu ekonomik bir biçimde Heyecanlandırma duygusundan öğüs gerebilme kabiliyeti, hep bu” şimdiyi düşünme belki de erkeğin bütünleşmesindeki en büyük etkendir. Bir ailede eşlerin her ikisi de çalışıyorsa, günlük hayatın gereklerim de birlikte yerine getirmeleri gerekir. Bu durum­dan ötürü, ne erkek kendisini küçük gör­meli, ne de kadın görevlerimi tam olarak yerine getiremiyorum diye üzülmelidir. Bir de, varolmaktan, yaşama sevin­cinden doğan, mutluluğun getirdiği olumlu alışkanlıklar vardır. Bu olumlu ll kadın yaratır. Anne­lik içgüdüsüyle kadın farkında olmadan etrafında sıcak ve güvenli bir atmosfer yaratır.
Arada meslekî rekabetler .yoksa çalı­şan kadının kocasının isme jiüşmanlık duyması, başarısını kıskanması çok zor­dur. Aksine, çalışan kadın eşinin, işinde karşılaşabileceği zorluklan, işinin gerek­lerini daha iyi anlar. Ancak, bu durum­da, eşler için bir tehlike gizli olabilir. Bir noktadan sonra eşler birbirlerini kan ko­cadan ziyade arkadaş olarak görebilir­ler. “Biz” yerine birbirleriyle iyi anlaşan iki ayrı “ben” yaratabilirler. Bazüan bunda bir kötülük olmadığını, çiftlerin için çalıştıklarım söylerler. Bu noktadan yola fikiMigiTiHn, eşler arasında bir re­kb dlk dğbili Ak bi
ekonomik bflkimriftp özgür olma isteği­nin gfol» de olsa bir düşmanlık hissine sebep olabileceğine inanmıyoruz. An­cak, karı-koca bir büro, bir fabrika, bir acente ya da herhangi bir iş yerini birlik­te yönettikleri takdirde, aralarında gizli bir rekabet doğabilir. Bu durumda, en doğru yol, eşler arasında iş bölümü yap­maktır. Ya da daha işin başında ikisin­den birine daha fazla yetki verilmelidir.
Bugün, ideal kadın konusunda, uz­manlar arasında bile büyük fikir ayrılık­ları vardır. Günümüz İcabım, geçmiş çağların, hatta geçen yüzyılın kadınından bile çok farkhdır. Bu yüzden kadını geçmiş çağlardaki haliyle değil, bugünkü haliyle ele almak gerekir.
Kadın psikolojisi üzerine yapılan de­rin araştırmalar çok önemli bir gerçeği ortaya çıkarmıştır! Kadın, içinde bulun­duğu an için yaşamaktadır. Bu davranı­şın kökeninde de annelik duygusu yeral-maktadır. Anne için en önemli şey o andaki hayatıdır. Kadına zarar verebilecek her şeyi reddeder Gelecekte faydalı olabilecek şeyleri bile o anda onu üzecek diye istemez. Söz­gelimi, birçok anne, çocuğuna aşı, iğne yaptırırken adeta zorlanır. Erkek ise, ge­lecek için yaşamaktadır. Baba, çocuğu­nun o nndffi” halinden çok, geleceği için endişelenir. Bu yüzden de hastalıklarına annesi kadar çok önem yermez. Çocuk ancak, muhakeme edebilmeye, birtakım şeyleri kavramaya başladığı zaman onunla ilgilenmeye başlar. Çünkü ancak o zaman çocuğunu yarının büyüğü ola­rak görebilir. Kadının ani olaylara kararlı bir biçimde Heyecanlanma duygusundan göğüs gerebilme kabiliyeti vardır. Bir ailede eşlerin her ikisi de çalışıyorsa, günlük hayatın gereklerim de birlikte yerine getirmeleri gerekir. Bu durum­dan ötürü, ne erkek kendisini küçük gör­meli, ne de kadın görevlerimi tam olarak yerine getiremiyorum diye üzülmelidir. Bir de, varolmaktan, yaşama sevin­cinden doğan, mutluluğun getirdiği olumlu alışkanlıklar vardır. Bu olumluluğu kadın yaratır. Bugünü olumlu «hakanlıklar yaratamaz. Anne­lik içgüdüsüyle kadın farkında olmadan etrafında sıcak ve güvenli bir atmosfer yaratır.
Arada meslekî rekabetler .yoksa çalı­şan kadının kocasının isme jiüşmanlık duyması, başarısını kıskanması çok zor­dur. Aksine, çalışan kadın eşinin, işinde karşılaşabileceği zorluklan, işinin gerek­lerini daha iyi anlar. Ancak, bu durum­da, eşler için bir tehlike gizli olabilir. Bir noktadan sonra eşler birbirlerini kan ko­cadan ziyade arkadaş olarak görebilir­ler. “Biz” yerine birbirleriyle iyi anlaşan iki ayrı “ben” yaratabilirler.
Arkadaşlık ilişkisinin kalıcı olması pek en­der rastlanan bir durumdur. Evlilikte eşlerin yalnızca arkadaş olması yeterli değildir. Evlilikte erkek ve kadın birbir­lerini tamamlamalıdırlar. Ancak sadece arkadaşlık ilişkisiyle evlilikte gerekli bir bütünleşme sağlanamaz. Eşler, farkında bile olmadan susarlar. Bu da yüzeysel bir anlaşma gnriintirpti sağlar. Arkadaş ilişkisi ağır basar çiftler genellikle iki ayn hayat yaşarlar. Birbirlerinden ayrı çevrelere girerler, ayn arkadaşlar edinir­ler, öyle bir an gelir ki, birbirlerinden çok uzaklaşmış, adeta yabana gibi his­sederler.
Anne babanın birbirleriyle sadece iki arkadaş gibi olmasını çocuklar kayıtsız­lıkla karşılayacaklardır.
Evinde, rahat, huzurlu bir ortam yara­tamayan kadın, elinde bunu yapacak im­kânları varsa, eksik bir kadındır. Tam kadın olmak, evi ayna gibi pırıl pırıl yap­mak demek değildir. Aksine, her şeyin fazla düzenli olması da bir yerde huzur­suzluk rahatsızlık yaratabilir. Kadın, et­rafına huzur ve güven vermelidir. Koca­sı ve çocukları eve gelmiş olmaktan dolayı mutluluk duymalıdır. Bu bir yerde geleceğin temelidir. Zira, çocukluklarını rahat, güvenli ortamlarda geçiren insan­lar hayatın zorlukları karşısında müca­dele edecek gücü bulurlar. Ancak, kadın evin içinde rahat ve huzurlu bir ortam yaratırken kendi ihtiyaçlarım da unut­mamalıdır. Evde huzur, birtakım feda­kârlıklarla sağlanmamalıdır. Bizi yapar­ken “ben” tamamen yok olmamalı, bo­yunduruk altına girmemelidir. Çoğu za­man, kadın, aile bütçesine katkıda bu­lunmak düşüncesiyle bir takım fedakâr­lıklar yapar. Kendi ihtiyaçlarını ihmal eder. Birkaç yıl sonra evliliği boyunca bir köle hayatı yaşadığım düşünmeye başlar. Bunun sorumlusu olarak da kocasını görür, sa, bu durumunun tek sorumlusu kendi­sidir. Psikologlar bu konuyla ilgili ola­rak hayli ilgi çekici gözlemlerde bulun­muşlardır. Söz gelimi, kadınların kendi­lerini tamamen ev işlerine vermelerinin, kocalarına karşı besledikleri düşmanlık veya rekabet hissinden kaynaklandığım iddia etmektedirler. Sonunda kadın, bu hale gelmesinin bütün sorumluluğunu kocasına yükleyerek öfkesini haklı çı­karmaya çalışmaktadır. Gerçekten de, yıllarca her şeye boyun eğip, her türlü sıkıntıya katlanıp, bir gün yaptığı feda­karlıkları kocasının yüzüne vuran kadın hiç de az değildir. Her ev kadının bir meşgalesi, sevdiği, zevkle yaptığı bir faaliyeti olmalıdır. Boş zamanlarında kitap okuyabilir, mü­zik dinleyebilir, resim, seramik yapıp, fotoğraf çekebilir. Ya da sanat tarihi, çi­çek bakımı, örgü, nakış gibi konularla il­gilenebilir.
Ev kadının kocasının başarısına ihti­yacı vardır. Üçüncü şahısların yanında kocasının meziyetlerini övse bile, yalnız­ken, işinde girişimlerde bulunmamakla, işverenlerine veya müşterilerine kendisi­ni yeterince kanıtlayamamakla, işinde ilerleyememek vb. suçlar. Kadının bu şe­kilde davranması normaldir. Karısının bu şekilde davranması, erkek için sıkıcı olsa bile, olumlu bir davranıştır. Zira, onu başardı olmaya teşvik eder. Ancak kimi zaman, kadın daha başka sebeplerin de etkisiyle, yaşadığı hayat­tan memnun olmadığı için de böyle dav­ranabilir.
Kendi hayal kırıklıklarının sorumlusu olarak kocasını görmekte ve onun haya­tını zorlaştırmak istemektedir.
Ancak kadının tek düze kötü bir hayat yaşamasının sorumlusu her zaman er­kek değildir. Kendine uğraşlar edinme­yen, kişiliğini korumayı bilmeyen, tek görevinin evini düzenli tutmak olduğu­nu düşünen bir kadın kendisine imkân tanımadığı için kocasını suçlamakta haksızdır.
Günümüzde, kanunî olarak kadın erkek eşitliği sağlanmıştır. Kadın ve erkek ka­nunlar önünde aynı haklara sahiptir. Ka­dın da erkeğin yararlandığı eğitim im­kânlarından yararlanabilmekte, erkekle aynı kültürü alabilmektedir.
Her alanda kendisini göstermesi, ba­şarılı olabilmesi için, hemen de hiçbir ka­nunî engelyoktur .Ne var ki,uygulamada yerleşmiş inançlar, gelenek ve görenek­ler azalarak da olsa etkilerini sürdür­mektedir.

Genç Kızlarda İdeal Evlilik Yaşı

İdeal evlilik yaşı
Ve işte aradan yıllar geçti. Öğrenimi­ne devam eden genç kız, kendi eğilimleri ve yetenekleri doğrultusunda bir tercih yaparak üniversite öğrenimine başladı. Çalışan genç kız ise, bu süre içerisinde meslek hayatında uzun bir yol katetti. Ekonomik durumunu düzeltti. Hatta mesleğinde bir aşama yaptı, biraz yük­seldi bile.
20 yaşın eşiğine geldiği bu devrede, ilk gençlik sempatileri arkadaşlıkları genellik­le bütün büyüsünü kaybetmiş olur. Genç kız artık daha ciddi bir bağın arayışı içeri­sindedir. Ne var ki, bu dönemde aceleci davranmak, ileride hiç de hoş olmayan so­nuçlar yaratabilir. Günümüzde henüz hazır olmadıkları halde çok genç yaşta evlilik yü­künü omuzlayan, “iki gönül bir olunca sa­manlık seyran olur” diye düşünerek çok genç yaşta evlenen çiftler vardır. Oysa tec­rübeler çok genç yaşta yapılan evliliklerin yürümesinin güç olduğunu göstermekte­dir. Zira, 16—17 yaşındaki bir genç kız ile 18-20 yaşındaki bir delikanlının kişiliği he­nüz oluşum halindedir. Kişilikleri daha tam olarak gelişip oturmamıştır. Bir süre sonra, karşılarında evlendikleri kişiden çok farklı birini bulabilirler, tşte o zaman, evli­liğin içinde boğulduğu huzursuzluklar de­nizi kabarmaya başlar.
İdeal evliliK yaşı kaçtır? Evlilik için ideal yaş tesbit edilemez. Bu, kişinin karakteri­ne, içinde yaşadığı çevreye bağlı bir olay­dır. Ancak yine de bir yaş tayin etmek ge­rekirse, ideal evlilik yaşı kadında 22-25, er­kekte 28-32 yaşları arasındadır denilebilir.
Çalışan kadın evlenmeye karar verdiği zaman, buna bağlı olarak bir takım önemli kararlar da almak zorundadır. Sözgelimi, evlendikten sonra işine devam edip etmeyeceği, çalıştığı takdirde çocukların bakı­mının ne şekilde yapılacağı gibi problemler daha yolun başında iken düşünülmesi gere­ken konulardır.
Büyük fabrikalarda çalışan işçiler için problemin çözümü genellikle kolaydır. Zira büyük fabrikaların kendi bünyelerinde açıl­mış kreşleri, çocuk yuvalan vardır. Sonra öğle yemekleri de genellikle fabrika tarafın­dan karşılanır. Yani çiftin hayatı genelde rayına oturmuş, nisbeten kolaylaştırılmış­tır.
Oysa memur, öğretmen, avukat, doktor vb. gibi meslek sahibi bir kadın için karar vermek zordur. îş hayatına devam edip et­meme, çocukların bakımı gibi problemlerin yanısıra, evliliğe hazır olup olmama konu­su da ayrı bir problem teşkil eder. Kadın o ana kadar çevresindeki kişilerle yakın iliş­kiler kurmuş, edebiyat,sanat, politikayla yakından ilgilenmiştir. Arkadaşları kendi­siyle bu tür konularda, entellektüel bir çerçeve içinde konuşmaya hazırdırlar. Evlen­dikten sonra, ise iyi bir ev kadını, bir eş, bir anne olarak geleneksel görevlerini yerine getirebilmek için çevresinden kopacak, bi­raz da olsa arkadaşlarından uzaklaşacak­tır.
Bütün bu sebeplerden dolayı kadın, evlenmeye karar vermeden önce kafa­sındaki soru işaretlerinin cevabını bul­malı, fikirleri, amaçları, hayattan bekle­dikleri konusunda kesin bir karar verme­lidir.
Seçtiğimiz ya da seçmek üzere olduğu­muz erkekle güvenilir, sağlam bir yuva kurup kuramayacağımızı nasıl anlayabi­liriz?
Modern psikoloji uzmanları aşk konu­sunda derin araştırmalar yapmışlar ve her gencin bilmesi gereken pek çok ger­çeği ortaya çıkarmışlardır. Kesin seçi­mini yapmak zorunda olan genç kızlara bu araştırmaların ışığında uzmanlar şu tavsiyelerde bulunuyorlar:
Büyük aşka inanmayın. Bütün benli­ğinizi saran, uykularınızı kaçıran size “Ya o, ya hiç kimse!” dedirten güçlü duygulara güvenmeyin. Bu tür durum­lar insanda tabiî olmayan, istisnaî bir ruh hali yaratır. İnsanın içini alev gibi sarar. Ne var ki, her alev gibi sönmeye mahkumdur. Üstelik, arkasında elde tu­tulur kalıcı ne bıraktığı da ancak bittik­ten sonra anlaşılabilir.
Psikologlar bunları “aşk çılgınlığı, çıl­gınca aşık olmak” diye nitelendiriyor­lar. Ve bir doktorun kızamığı tarif ede­bildiği gibi bütün ayrıntılarıyla tarif edebiliyorlar. Dünyadaki her şeyin sev­diğiniz erkekle güzel olduğunu düşünü­yorsanız, ondan uzak olmak size cehen­nem azabı geliyorsa, her an içinizde ona yazmak, telefon etmek için büyük bir is­tek duyuyorsanız, onu deli gibi kıskanı­yorsanız, aşık olduğunuzu sanmayın. Siz sadece çılgınca, körkütük hayransı­nız ona.
Sevdiğiniz erkek de, size sayfalar do­lusu mektup yazıyorsa; mektuplar her geçen gün biraz daha sıklaşıyorsa, mek­tuplarında sürekli kendisinden, çocuklu­ğundan, gençliğinden bahsediyorsa; çev­resinde olan bitenleri anlatırken olayla­ra hüzünlü bir hava veriyorsa, telefonda sizden uzak olmaktan duyduğu üzüntü­yü anlatmakla bitiremiyorsa; sanki sağ­lığınızı tehdit eden büyük bir tehlike varmışcasına sürekli sağlığınızı soru­yorsa; sizinle çocuklaşıp, gelecek üzeri­ne pembe hayaller kuruyorsa;emin olun o da sizinle birlikte şu hayranlık hum­masına tutulmuş demektir.
Böyle anlarda kendi kendinize; bunun bir hastalık olduğunu, her şeyi açık se­çik görebilmek için beklemek gerektiği­ni telkin edin. Ve bekleyin!
Elbette bununla aşkı kimsenin bulma­yı başaramadığını, hatta aşk diye bir şey olmadığım söylemek istemiyoruz. Ancak körükörüne bir bağlılığın kısa ömürlü olduğunu anlatmak istiyoruz. Ve karşı cinsten iki genç arasındaki ba­ğın karşılıklı saygı, güven, sadakat, sa­mimiyet, sevgi hislerinden oluşması gerektiğine inanıyoruz. Genç kızlar eş ola­rak kendinize sizi çılgına çevirecek, aklı­nızı başınızdan alacak birini değil olgun; kişilik sahibi,ne istediğini bilen kendinden emin olduğundan farklı göstermeye çalışma­yan bir erkeği seçmeye çalışın.

Popüler Yayınlar

Related Posts with Thumbnails
Pasta Tarifleri

Uyarı

Bu site yayınlanan sağlık ile ilgili bilgiler , ziyaretçilerini bilgilendirmek amacıyla yayınlanmaktadır. Burada yayınlanan yazıların tamamı bilgilendirme amaçlı olup, hiçbir şekilde hekim muayenesi ve konsültasyonunun yerine konulmamalı, hastalık ve diğer sorunlara yönelik teşhis ve tedavi amaçlı olarak kullanılmamalıdır. Sağlığınızla ilgili acil durumlarda, bekleme süresi sağlığınızı olumsuz yönde etkileyebileceği için, zaman geçirmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmanızı öneririz.
Genel Kişisel Web